#felsefe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#felsefe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4.07.2022

çölün kızları arasında

friedrich nietzsche

o vakit, "gitme kal!" dedi, kendine zerdüşt'ün gölgesi adını koyan seyyah, kal bizimle, -aksi takdirde o eski, boğucu hüzün, çöker tekrar üzerimize.

şu ihtiyar büyücü, kendi fenalıklarının en iyisini bahşetti, bak işte, iyi, mutekit papa, gözünde yaş, malihulyalara dalıp gitmiş yine.

bırak şu krallar, istedikleri kadar, hallerinden memnun gözüksünler, hoş bir çehre takınsınlar: tanıkları olmasaydı eğer, bahse girerim ki, onlar da oynardı fenalık oyununu,

- sürüklenen bulutların, rutubetli karasevdaların, kapalı gökyüzünün, çalınmış güneşlerin, uluyan güz yellerinin fenalık oyununu,

- uğultularımızın, imdat feryatlarımızın fenalık oyununu; kal bizimle zerdüşt! burası dile gelmeyi arzulayan saklı sefilliklerle dolu, akşamla dolu, bulutla dolu, bunaltıcı havayla dolu!

besledin bizi erkeklere has yiyeceklerle, cesaret veren sözlerinle; izin verme, ziyafet sonrası zayıf, kadınsı ruhların üzerimize çökmesine bir kez daha!

sensin, tek başına, etrafımızdaki havayı sert ve berrak kılan! inindeki kadar güzel havayı, şu yeryüzünde, nerede bulabilirim ki?

ülke ülke gezip gördüm, öğrendi burnum pek çok havayı tecrübe ve takdir etmeyi; lakin burun deliklerim, ancak yanındayken varıyor tadına, hazlarının en yücesine!

yalnız -yalnız- ah, affet eski bir hatırayı! affet, çölün kızları arasında nazmettiğim, bir ziyafet sonrası türküsünü!

nitekim onların etrafında da bulunmakta temiz, aydınlık şarki hava; orada, en uzağındaydım, bulutlu, rutubetli, melankolik kadim avrupa'nın!

o vakit, meftunuydum şarklı kızların ve bir başka severdim üzerinde hiçbir bulutun ve hiçbir fikrin sarkmadığı diğer mavi gökyüzü krallığını.

inanmazdınız, nasıl da terbiyeli terbiyeli oturduklarına, raksetmezken, derin; ancak düşüncelerden uzak, minnacık sırlar gibi, kurdelelerle süslü muammalar gibi, ziyafet sonrası cevizleri gibi-

alacalı ve yabancı tanrı için! lakin bulutsuz: bilinebilir muammalar: böylesi kızların hatırı için bir ziyafet sonrası mezmuru nazmetmiştim o vakit.

böyle buyurdu seyyah, kendine zerdüşt'ün gölgesi adını koyan; henüz biri yanıtlamamışken onu, yapıştı ihtiyar büyücü'nün arpına, bağdaş kurup, istifini bozmadan etrafını bilgece süzdü: -lakin soludu havayı, burun delikleriyle usul usul ve sorarcasına, tadına bakar gibi, yeni ülkelerde, yeni havaların. nihayet başladı türküye, bir çeşit kükremeyle.

çöl çoğalır: vay haline, içinde çöller saklayanın.

20.04.2022

idealar dünyası

platon

- şimdi, insan denen yaratığı eğitimle aydınlanmış ve aydınlanmamış olarak düşün. bunu şöyle bir benzetmeyle anlatayım:

yer altında mağaramsı bir yer, içinde insanlar.. önde boydan boya ışığa açılan bir giriş.. insanlar çocukluklarından beri ayaklarından, boyunlarından zincire vurulmuş, bu mağarada yaşıyorlar. ne kımıldayabiliyor ne de burunlarının ucundan başka bir yer görebiliyorlar. öyle sıkı sıkıya bağlanmışlar ki, kafalarını bile oynatamıyorlar. yüksek bir yerde yakılmış bir ateş parıldıyor arkalarında. mahpuslarla ateş arasında dimdik bir yol var. bu yol boyunca alçak bir duvar, hani şu kukla oynatanların seyircilerle kendi arasına koydukları ve üstünde marifetlerini gösterdikleri bölme var ya, onun gibi bir duvar.. böyle bir yeri getirebiliyor musun gözünün önüne?

+ getiriyorum.

- bu alçak duvar arkasında insanlar düşün. ellerinde türlü türlü araçlar, taştan, tahtadan yapılmış, insana, hayvana ve daha başka şeylere benzer kuklalar taşıyorlar. bu taşıdıkları şeyler, bölmenin üstünde görülüyor. gelip geçen insanların kimi konuşuyor, kimi susuyor.

+ garip bir sahne doğrusu ve garip mahpuslar!

- ama tıpkı bizler gibi! bu durumdaki insanlar kendilerini ve yanlarındakileri nasıl görürler? ancak arkalarındaki ateşin aydınlığıyla mağarada karşılarına vuran gölgeleri görebilirler, değil mi?

+ ömürleri boyunca başlarını oynatamadıklarına göre, başka türlü olamaz.

- bölmenin üstünden gelip geçen bütün nesneleri de öyle görürler.

+ şüphesiz.

- şimdi bu adamlar aralarında konuşacak olurlarsa, gölgelere verdikleri adlarla gerçek nesneleri anlattıklarını sanırlar, değil mi?

+ öyle.

- bu zindanın içinde bir de yankı düşün. geçenlerden biri her konuştuğunda, mahpuslar bu sesi karşılarındaki gölgenin sesi sanmazlar mı?

+ sanırlar tabi.

- bu adamların gözünde gerçek, yapma nesnelerin gölgelerinden başka bir şey olamaz ister istemez, değil mi?

+ ister istemez.

- şimdi düşün: bu adamların zincirlerini çözer, bilgisizliklerine son verirsen, her şeyi olduğu gibi görürlerse, ne yaparlar? mahpuslardan birini kurtaralım; zorla ayağa kaldıralım, başını çevirelim, yürütelim onu; gözlerini ışığa kaldırsın. bütün bu hareketler ona acı verecek. gölgelerini gördüğü nesnelere gözü kamaşarak bakacak. ona "demin gördüğün şeyler sadece boş gölgelerdi; şimdiyse gerçeğe daha yakınsın, gerçek nesnelere daha çevriksin, daha doğru görüyorsun." dersek; önünden geçen her şeyi birer birer ona gösterir, bunların ne olduğunu sorarsak ne der? şaşırakalmaz mı? demin gördüğü şeyler, ona şimdikinden daha gerçek gibi gelmez mi?

+ daha gerçek gelir.

- ya onu aydınlığın ta kendisine bakmaya zorlasak? gözlerine ağrı girmez mi? boyuna başını bakabildiği şeylere çevirmez mi? kendi gördüğü şeyleri, sizin gösterdiklerinizden daha açık, daha seçik bulmaz mı?

+ öyle sanırım.

- onu zorla alıp götürsek, dik ve sarp yokuştan çıkarıp dışarıya, gün ışığına sürüklesek, canı yanmaz, karşı koymaz mı bize? gün ışığında gözleri kamaşıp bizim şimdi gerçek dediğimiz nesnelerin hiçbirini göremeyecek hale gelmez mi?

+ ilkin bir şey göremez herhalde.

- yukarı dünyayı görmek isterse, buna alışması gerekir. rahatça görebildiği ilk şeyler gölgeler olacak. sonra, insanların ve nesnelerin sudaki yansıları, sonra da kendileri. daha sonra da, gözlerini yukarı kaldırıp güneşten önce yıldızları, ay'ı, gökyüzünü seyredecek.

+ herhalde.

- en sonunda da, güneşi; ama artık sularda ya da başka şeylerdeki yansılarıyla değil, olduğu yerde, olduğu gibi.

+ öyle olsa gerek.

- işte o zaman anlayabilir ki, mevsimleri, yılları yapan güneştir. bütün görülen dünyayı güneş düzenler. mağarada onun ve arkadaşlarının gördükleri her şeyin asıl kaynağı güneştir.

+ bu değişik görgülerden sonra, varacağı sonuç bu olur elbet.

- o zaman ilk yaşadığı yeri, orada bildiklerini, zindan arkadaşlarını hatırlayınca, haline şükretmez, orada kalanlara acımaz mı?

+ elbette.

- ya orada birbirlerine verdikleri değerler, ünler? gelip geçen şeyleri en iyi gören, ilk veya son geçenleri ya da hepsini en iyi aklında tutup gelecek şeylerin ne olabileceğini en doğru kestirenin elde ettiği kazançlar? mağaradan kurtulan adam artık onlara imrenir mi? o ünleri, o kazançları sağlayanları kıskanır mı? o boş hayallere dönmekten, eskiden yaşadığı gibi yaşamaktansa, homeros'taki akhilleus gibi, "fakir bir çiftçinin hizmetinde uşak olmayı", dünyanın bütün dertlerine katlanmaktan bin kere daha iyi bulmaz mı?

+ bence bulur; her mihneti kabul eder de bir daha dönmez o hayata.

- bir de şunu düşün: bu dediğimiz adam yeniden mağaraya dönüp eski yerini alsa; gün ışığından ayrılan gözleri karanlıklara dayanabilir mi?

+ dayanamaz.

- daha gözleri karanlıklara alışmadan, ki kolay kolay da alışamaz, yeniden bu karanlıklar içinde düşünmek, zincirlerinden hiç kurtulmamış mahpuslarla gördükleri üzerinde tartışmak zorunda kalsa, herkes gülmez mi ona? yukarıya boşu boşuna çıkmış; üstelik de gözlerini bozup dönmüş demezler mi? bu adam onları çözmeye, yukarıya götürmeye kalkışınca, ellerinden gelse, öldürmezler mi onu?

+ hiç şaşmaz, öldürürler.

- şimdi, sevgili glaukon, bu benzetmeyi demin söylediklerimize uyduralım. görünen dünya mağara zindanı olsun. mağarayı aydınlatan ateş de güneşin yeryüzüne vuran ışığı. üst dünyaya çıkan yokuş ve yukarıda seyredilen güzellikler de, ruhun düşünceler dünyasına yükselişi olsun. benim nereye varmak istediğimi merak ediyordun ya, işte bu benzetmeyle onu iyice anlamış olursun. doğru mu, yanlış mı, orasını tanrı bilir. herhalde benim düşünceme göre kavranan dünyanın sınırlarında "iyi" ideası vardır. insan onu kolay kolay göremez. görebilmek için de, dünyada iyi ve güzel ne varsa, hepsinin ondan geldiğini anlamış olması gerekir. görülen dünyada ışığı yaratan ve dağıtan odur. kavranan dünyada da doğruluk ve kavrayış ondan gelir. insan ancak onu gördükten sonra iç ve dış hayatında bilgece davranabilir.

+ anladığım kadarıyla ben de senin gibi düşünüyorum.

- peki, şunu da benim gibi düşün öyleyse: iyiye yükselmiş olanların insan işlerini ele almaya istekli olmamaları, hep o yüksek yerlerde kalmaya can atmaları, hiç de şaşılacak şey değildir. benzetmemizi de düşünecek olursak, böyle olması gerekir.

+ gerçekten öyle.

- şuna da şaşmamalı: tanrısal dünyaları seyretmiş bir kimse, insan hayatının düşkün gerçeklerine inince, şaşkın ve gülünç bir hale düşer. karanlıklara alışmadığı, ilkin her şeyi bulanık gördüğü için, mahkemelerde, şurada burada doğrunun gölgeleri ya da bu gölgelerin yansıları üzerine tartışmalara girip de, doğruluğun kendisini hiçbir zaman görmemiş olanların yorumlarını çürütmek zorunda kalırsa, herkes yadırgar onu, değil mi?

+ buna da hiç şaşmam.

- ama aklı başında olan bilir ki, insanın gözü iki karşıt sebepten, iki türlü bulanır. biri aydınlıktan karanlığa geçişte olur, öteki de karanlıktan aydınlığa geçişte. onun gibi düşünce de bir şeyi açık seçik göremeyince, buna gülecek yerde düşünmeli: acaba daha ışıklı bir dünyadan gelip karanlıklara alışamadığı için mi; yoksa bilgisizlikten aydınlığa varıp aşırı bir parlaklıkla kamaştığı için mi bulanık görüyor göz? birincisi, övülecek, ikincisi acınacak bir haldir. karanlığa alışamayan göz, ışıklı bir dünyadan geliyor demektir. ona gülersek, gülünç oluruz. ötekineyse hakkımızdır gülmek.

+ bu ayrım pek yerinde.

- bütün bu söylediklerimiz doğruysa, onlardan şu sonucu çıkarabiliriz: eğitim birçoklarının sandığı şey değildir. onlara göre eğitim, bilgiden yoksun bir ruha bilgi koymaktır. kör gözlere görme gücü vermek gibi..

+ öyle derler gerçekten.

- oysaki, bizim konuşmalarımız da şunu gösteriyor: her ruhta bir öğrenme gücü ve bu işe yarayan bir örgen vardır. gözün karanlıktan aydınlığa çevrilmesi için nasıl bütün bedenin birden dönmesi lazımsa, bu örgenin de bütün ruhla birlikte geçici şeylere sırtını dönüp varlığa bakabilmesi, varlığın en ışıklı yönüne, "iyi" dediğimiz yönüne çevrilebilmesi gerekir, değil mi?

+ evet.

- eğitim, ruhun bu gücünü "iyi"den yana çevirme ve bunun için en kolay, en şaşmaz yolu bulma sanatıdır. yoksa ruha görme gücünü vermek değil; çünkü güç, onda kendiliğinden vardır; ama kötü yöne çevriktir. bakılmayacak yana bakmaktadır. eğitim onu yalnız iyi yana yöneltir.

14.03.2022

filozof

arthur schopenhauer

üstün, nadir bulunan bir zekaya sahip insanlar yalnızca "yararlı" olan bir işe girmeye zorlandıklarında, en güzel resimlerle süslenip sonra da mutfak kabı olarak kullanılan değerli bir vazoya benzerler.

soğuk bir kış sabahı çok sayıda kirpi donmamak için hep birlikte ısınmak üzere bir araya toplanır. ama kısa süre sonra oklarının birbirleri üzerindeki etkilerini görüp yeniden ayrılırlar. ısınma gereksinimi onları bir kez daha bir araya getirdiğinde okları yine kendilerine engel olur ve iki kötü seçenek arasında gidip gelirler; ta ki birbirlerine katlanabilecekleri uygun mesafeyi bulana kadar. bunun gibi, insanların hayatlarının boşluğundan ve tekdüzeliğinden kaynaklanan toplum gereksinimi onları bir araya getirir; ama nahoş ve tiksinti verici özellikleri onları bir kez daha birbirinden ayırır.

felsefe yüksek bir dağ yoludur. ıssız bir yoldur ve yukarı çıktıkça daha da ıssızlaşır. bu yolu her kim izlerse hiç korkmamalı, her şeyi geride bırakmalı ve kışın karında güvenle ilerlemelidir. kısa süre içinde altındaki dünyayı görür; kumsalları ve bataklıkları gözünün önünden kaybolur, düzgün olmayan noktaları düzelir, yırtıcı sesleri artık kulağına ulaşmaz. ve yuvarlaklığını da görür. kendisi her zaman saf ve serin dağ havasındadır ve güneşi görür; oysa aşağıdaki herkes gecenin karanlığıyla kuşatılmıştır.

yetenek, başkalarının ulaşamadığı hedefi vuran nişancı gibidir; dahi ise başkalarının göremediği bir hedefi vuran bir nişancı. bir dahi kendi çağında gezegenlerin yolunu aydınlatan bir kuyruklu yıldız gibi parlar. kültürün normal seyriyle el ele gitmez; tam tersine, çalışmalarını önündeki yolun çok ilerisine savurur.

13.07.2021

gölge

adnan binyazar

kötü, her şeyi yozlaştırır; iyi, insanı erdemli kılar.

"toplumu oluşturan insanlar, sırtı mağaranın girişine dönük, kollarından birbirlerine zincirlerle bağlanmış tutsaklara benzer. yalnızca arkadan gelen ışığın (doğrunun, gerçeğin) içeriye yayılımıyla duvarda oluşan kendi gölgelerini görür, bu gölgelerle oyalanıp dururlar. filozoflar ise, kendilerini zincirlerden kurtararak, ne denli zor ve acı verici olsa da, yüzlerini cesurca ışığa (gerçeğe) çevirir, doğruyu görmeye, hayatın gerçek anlamını çözmeye yönelirler. ancak filozofların, gördüklerini öbür insanlara anlatması, onları buna inandırması çok zordur. çünkü tutsaklık da karanlık da onlara rahat gelir. ışığa bakıp gerçekleri görebilmek ise cesaret ister."

"hayat, insanların bilgeliğinden daha derin ve anlamlıdır."

25.03.2021

descartes

nermi uygur

descartes, pek çok üniversite öğrencisinin, günümüzde üniversiteyi bitirmediği bir yaştaydı. zamanın ünlü bir lisesinden çıkmıştı ama ne dersler ne de öğretmenler sarmıştı onu. çağın gidişine ayak uydurup hukuk okumuştu. kılıç oyunlarını seviyor, ata binmekten hoşlanıyordu. salonlar da çekiyordu onu. sağlığı pek uygun değilse de, kendini bildi bileli bir yerde duramıyordu. güney fransa'dan sonra hollanda, danimarka ve almanya'yı gezmişti. nasıl olmuşsa olmuş, bavyera dükü'nün ordusunda subay olmuştu.

dünya tarihinin o unutamayacağı yıl, kış başlarken birliği almanya'da konaklamaktaydı. rahatına düşkün, sobalı odasına çekildi, keyfince. işte orada oldu ne olduysa. nicedir okumayı sürdürdüğü o büyük dünya kitabına yeniden kaptırıp gitti. dingin, telaşsız davranışlarına karşın, bir süredir içi içine sığmıyordu. kafası karışık biri değildi ama neden böyle karışıktı her şey? kafasından ne geçse kof çıkıyordu. birden bir şey çaktı: yanlış düşüncenin, sık sık bilinip yaşanan özelliğini apaçık bir kesinlikle görüvermişti; başkalarından bir ayrıcalığı vardı artık, görüyordu: yanlışın özelliği, kuşkuya yer vermeyen biçimde doğru görünmesiydi. herkese böyle doğru görünüyordu yanlış, tetikte olunması gereken en önemli durumlarda bile.

yapması gereken şeyin ne olduğunu biliyordu artık. yapması gereken şuydu: nerede ve ne zaman ortaya çıkarsa çıksın, hiçbir eksik gedik kalmamacasına, tüm kuşkuları kesinlikle giderinceye dek düşünceleri gözden geçirmeye ant içti. bu, bir akıl işi olduğu kadar istenç işiydi de.

işte o gün, o ünlü sobalı odada descartes, "descartes" olma yoluna girdi. almanya'dan italya'ya, macaristan'dan polonya'ya, isviçre'den isveç'e, on yıllarca sımsıkı sarıldı buluşuna. yaşamını, bu buluşun kavramsal dökümü ile düzenlenmesine, en zengin olanaklarıyla sonuçlanmasına adadı.

insanlığın, özellikle batı'nın, yüzyıllarca yürüdüğü, tüm akılcı kültürü borçlu olduğu yol bu.

17.03.2021

yazgı

felix pecaut

dışsal olaylara rağmen, ister uçarı veya ciddi, ister bencil veya eliaçık yön olsun, düşüncelerimizin alışık olduğumuz yönüne göre her gün yazgımızı oluştururuz. düşüncenin, duygunun, hayalin isteyerek büzdürülmüş bu kıvrımı bizi yan tutmaya, yollar izlemeye, ruh durumumuza yanıt veren ilişkileri seçmeye sürükler ve böylece yaşamımız, hemen hemen bilgimiz içinde bir yönde veya başka bir yönde kendini belirlenmiş bulur. öngörülemeyen olaylar ne olursa olsun bu yılın bize mutlu bir geleceği getirmesi bize bağlıdır; çünkü mutlu olmak için birinci koşul kendinin efendisi olmak, ne şeylere ne de insanlara bağımlı kalmaktır. bunu, çok uzun zaman önce bilge insanlar söylemişlerdi ve bu eski gerçek her zaman yeni olacaktır. kuşkusuz bu, gerçek mutluluğun gizini içermez -insanın yüreği kendi kendine yetmez- ama mutluluğun temel bir özelliğini gösterir. ve bu kendine egemen olma konumuna ulaşmak ve de onu kusursuz, gerginlik olmadan, gösteriş olmadan uygulamak bir günün eseri olmadığına göre, buna uyum sağlamaya çok erken başlayamazsınız.

30.01.2021

sürgün

michel foucault

iokaste: her şeyden çok bilmek istediğim şudur: sürgün hayatı nasıldır? büyük bir sefalet midir?

polyneikes: en büyüğü. söylendiğinden de kötü.

iokaste: ne açıdan kötü? bir sürgünün kalbini en çok yaralayan şey nedir?

polyneikes: en kötüsü nedir bilir misin? özgürce konuşma hakkından mahrumdur insan.

iokaste: insanın zihninden geçenleri söylemekten men edilmesi.. bu bir kölenin yaşamına benziyor.

polyneikes: insan yönetenlerin aptallığına dayanmak zorunda kalıyor.

iokaste: delilerle deliliklerinde buluşmak. bu, insanı hasta eder.

polyneikes: insan kendi yararı uğruna doğasına karşı geliyor ve köle oluyor böylece.

11.10.2020

sakin bir yaşam

epikuros

değersiz şeyler için çabalıyorsunuz, açgözlü insanlar; çıkarlarınız için kavgaya, savaşa tutuşuyorsunuz. doğanın zenginliği dar bir sınır içinde kalır, boş yargılar ise sonsuzluğa uzanır.

bilge âşık olmaz; cenaze işleriyle de uğraşmaz. bilge hitabet gösterisi yapmayacaktır. bilge evlenmeyecek ve çocuk yapmayacaktır.

cinsel birleşmenin bir yararı yoktur; yeter ki zararı olmasın.

duyuların akılla ilgisi yoktur ve anımsama yetisinden yoksundurlar; çünkü duyular ne kendi kendine hareket eder ne de dışarıdan harekete geçirilip bir şey ekleyebilir ya da çıkarabilir. duyumları yalanlayabilecek bir şey de yoktur.

diogenes'in de söylediği gibi, aşk tanrı tarafından gönderilmiş değildir.

doğayı boş düşüncelere ve keyfi kurallara göre değil, olayların gerektirdiği gibi araştırmalıyız; çünkü yaşamımızın akıldışı ve boş sanılara gereksinimi yoktur. tek gereksinimimiz sakin bir yaşamdır.

8.10.2020

thales

diogenes laertios

bazıları onun evlendiğini ve kybistos adında bir oğlu olduğunu söylerler; bazılarına göre ise, hiç evlenmemiş ve kız kardeşinin oğlunu evlat edinmiştir. neden çocuk sahibi olmadığını soranlara, "çocukları çok sevdiğim için" diye yanıt veriyormuş. annesi onu evlenmeye zorladığında, "daha zamanı değil" demiş. sonra yaşı ilerleyip annesi gene sıkıştırınca, "artık zamanı değil" demiş. 

ona göre her şeyin başlangıcı sudur, evrenin canı vardır ve cinlerle (daimon) doludur. yıl içindeki mevsimleri de o bulmuş ve yılı üç yüz altmış beş güne bölmüştür.

üç nedenden ötürü talihe minnet borçluymuş: "birincisi, hayvan değil insan olduğum için; ikincisi, kadın değil erkek olduğum için; üçüncüsü de barbar değil yunan olduğum için."

"varlıkların en eskisi tanrıdır; çünkü oluşmamıştır.
en güzel şey evrendir; çünkü tanrının eseridir. 
en büyük şey yerdir; çünkü her şeyi içine alır.
en hızlı şey akıldır; çünkü her yerde dolaşır.
en güçlü şey zorunluluktur; çünkü her şeyi alt eder.
en bilge şey zamandır; çünkü her şeyi ortaya çıkarır."

gölgemizin bizimle aynı uzunlukta olduğu zamanı gözleyerek, piramitlerin yüksekliğini gölgelerine bakarak ölçmüştür.

"akıllı düşünceyi gösteren çok konuşmak değildir, bir tek bilgeliği ara, bir tek onuru seç; böylece geveze insanların kesilmek bilmeyen seslerini kısacaksın."

yıldızları incelemek için yaşlı bir kadın tarafından evden çıkarıldığında, bir çukura düşmüş, yaşlı kadın da onun iniltilerine şöyle karşılık vermiş: "sen thales, ayağının altındakini görmezken, gökyüzünü anlayacağını mı sanıyorsun?"

kendisine neyin zor olduğunu sorana "kendini tanımak"; neyin kolay olduğunu sorana: "başkasına akıl vermek"; neyin en tatlı olduğunu sorana: "kavuşmak"; tanrının ne olduğunu sorana: "başı sonu olmayan şey"; gördüğü en acayip şeyin ne olduğunu sorana: "yaşlı bir tiran"; insanın talihsizliğe en kolay nasıl katlanacağını sorana: "düşmanlarını daha kötü durumda gördüğü takdirde"; en iyi ve en doğru nasıl yaşayacağımızı sorana: "başkalarında kınadığımız şeyi kendimiz yapmadığımız takdirde"; "kim mutludur?" - "bedence sağlıklı, ruhça becerikli, yaratılışça eğitimli olan" dedi. 

dostları yakındayken de uzaktayken de unutmamak gerektiğini söyler. "insan göze güzel görünmemeli, davranışlarıyla güzel olmalı."

bilge thales yaşlılığında bir jimnastik yarışması izlerken, sıcağın ve susuzluğun etkisiyle düşüp öldü. mezar taşında şunlar yazılıdır:

"bilgeler bilgesi thales'in mezarı bu. kendisi küçük; ama şanı göklere çıkıyor."

22.08.2020

hayata dair

bion

en çok sıkıntı çeken, en büyük mutluluğa ulaşmak isteyendir.

çirkin bir kadınla evlenirsen cezanı bulursun, güzel bir kadınla evlenirsen başkalarıyla ortak olursun.

yaşlılık kötülüklerin limanıdır; çünkü bütün kötülükler buraya sığınır.

ün, yılların anasıdır; güzellik, başkasına ait bir "iyi"dir; zenginlik başarının kamçısıdır.

kendini beğenmişlik gelişime engel olur.

eli sıkı adam servet edinmez, servet onu edinir.

cimriler mallarıyla kendilerininmiş gibi ilgilenirler; ama sanki başkalarının malıymış gibi bir yararını görmezler.

insan gençliğinde yiğittir, yaşlandığında ise akıl yanı doruğa çıkar.

aşağı tabaka konuşma özgürlüğünün kötü bir eşlikçisidir; çünkü yürekli olsa bile adamı köle yapar.

11.08.2020

yasa

herakleitos

her yolda izini sürsen bile ruhun sınırlarını bulamazsın.

çok bilgi insanı akıllı yapmaz; öyle olsa, hesiodos'u, pythagoras'ı, ksenophanes'i ve hekataios'u akıllı yapardı. çünkü bilgelik tektir, bilgelik tüm dünyayı her yerde yöneten düşünceyi bilmektir.

yangını söndürmektense küstahlığı söndürüp yok etmek gerekir.

halk, surları için olduğu kadar yasaları için de savaşmalıdır.

benim gözümde bir insan üç bin kişiye değer, sayısız kalabalık ise bir tek kişi bile etmez.

4.08.2020

erdem

zenon

bilgiyi yakalamaya, kendini beğenmişlik kadar hiçbir şey yabancı değildir. ve zamana olduğu kadar hiçbir şeye gereksinimimiz yoktur.

daha çok dinleyelim, daha az konuşalım diye iki kulağımız ve bir ağzımız var.

erdemlerden bazıları birinci sıradadır, bazıları da bunların altında yer alır. birincil erdemler: bilgelik, yiğitlik, adalet, ölçülülük; bunların özel biçimleri de: yüce gönüllülük, kendine söz geçirme, dayanıklılık, kavrayış, doğru akıl. bilgelik iyinin, kötünün ve ne iyi ne kötü olanın bilgisidir; yiğitlik seçilecek, sakınılacak ve ne seçilecek ne sakınılacak şeylerin bilgisidir.

yüce gönüllülük insanı iyi ve kötü bütün olayların üstüne çıkaran bir bilgi ya da tutumdur. kendine söz geçirme, doğru akla uygun aşılmaz bir ruh durumudur ya da hazlara alt olmama tutumudur. dayanıklılık; dayanılacak, dayanılmayacak ve ne dayanılacak ne dayanılmayacak şeylere ilişkin bilgi ya da tutumdur. kavrayış, her durumda yapılması gerekeni bulma yetisidir. doğru akıl da neyi, nasıl yapmakla düzgün davranıldığını görme bilgisidir. benzer biçimde, kusurların da bazıları birinci sıradadır, bazıları bunların altındadır.

akılsızlık, korkaklık, adaletsizlik ve ölçüsüzlük birincil kusurlar arasındadır; irade zayıflığı, aptallık ve yanlış akıl ise bunların altındadır. kusurlar bilgisizlikten ileri gelir, erdem ise bunların bilgisidir.

iyi, akıllı olanın ya da akıllı olduğu için doğaya uygun olanın kusursuzluğudur.

erdem öyle bir şeydir ki, bundan pay alanlar, eylemse erdeme uygun, insansa ahlaklı olurlar; bunun sonucunda oluşan; neşe, sevinç ve benzeri duygulardır.

diogenes laertios: stoacılar ana babalarına ve çocuklarına düşmandırlar; çünkü bunlar bilge değildir. gene bilge, koşullar gerektirdiğinde insan eti de yiyecektir. yalnızca bilge özgürdür, aptallar köledir; çünkü özgürlük, bağımsız davranabilme yetisidir; kölelik ise bağımsız davranamama durumudur.

2.07.2020

pişmanlık

kierkegaard

evlenirsen pişman olursun. evlenmezsen yine pişman olursun. evlen ya da evlenme, pişman olursun. ister evlen ister evlenme, pişman olursun.

dünyanın aptallıklarına gül geç, pişman olursun. gözyaşı dök, yine pişman olursun. dünyanın aptallıklarına gül geç ya da gözyaşı dök, pişman olursun. dünyanın aptallıklarına ister gül geç ister gözyaşı dök, pişman olursun.

bir kadına inan, pişman olursun. inanma, yine pişman olursun. bir kadına inan ya da inanma pişman olursun. bir kadına ister inan ister inanma, pişman olursun.

kendini as, pişman olursun. kendini asma, yine pişman olursun. kendini as ya da asma, pişman olursun. kendini ister as ister asma, pişman olursun.

bu, beyler, bütün felsefenin toplamı ve özüdür.

28.10.2019

azizler ve alimler

terry eagleton

mihail bahtin: bütün etkili eylemler araya bir mesafe koyularak yapılır. kayıtsızlıkla değil, yalnızca ironiyle. insanlar biraz mesafeli olabilselerdi çocukların derilerini yüzmezlerdi. en azından çoğu. tarihe bak. işe yaramış olan başka bir eylem biçimi var mı?

wittgenstein: tarih, annesinin gözleri önünde yavaş yavaş kızartılan yeni doğmuş bir bebektir.

james connolly: yalnızca cahillerle politikacılar tarihi yadsır. egemen sınıf bir kez doğduğunu kabul ederse ölebileceğini de kabul etmek zorunda kalır çünkü.

bahtin: ölüm, dünyaya geçmiş yüzünden geldi. geçmiş bize ömrün kısalığını, geleceğin de kısa sürede geçivereceğini hatırlatıyor. şu anda birbirimizi böyle umutsuzca boğazlamamızın nedeni bu. yalnızca geçmişi unutabilirsek özgür olabiliriz.

wittgenstein: anlam, bir duvar kağıdı rengi seçer gibi senin karar vererek belirlediğin bir şey değildir.

connolly: milliyetçilik sınıfa benzer. ondan kurtulmak için önce ona sahip olmak zorundasınız.

bahtin: dünyaya boyun eğdiren bütün ülkeler kendilerini dar görüşlülüğe mahkum ederler. kendilerinin üstün olduğuna inanır ve onlara işin doğrusunun bu olmadığını söyleyebilecekleri için fikirlerden tiksinirler. en melez ulus, savaş gemileri her kıtada yayılan ulustur.

james joyce: insanı hayvandan büyük yapan dildir. trajedisi de burada yatar.

bahtin: fikir, insanın hamurunda vardır. insanlar onunla yaşarlar ya da onunla ölürler.

wittgenstein: soyut bilgi masum değildir. zehirdir: karanlık, şiddet dolu, acımasızdır. hayattan kopuk olmakla kalmaz; hayatı terörize eder, kanla canla beslenir. bu korkunç bilgi isteğinin nerede biteceğini biliyor musun? yaz bir kenara. bir tarlada korkuluk olarak bitecek.

terry eagleton: şehirde yaşayanlar seksten çok ender olarak söz ederler ama onu akıllarından hiç çıkarmazlar; gerçeklik ile onun temsili arasında adı konmamış bir uçurum vardır.

6.08.2019

özgürleşme

henri delacroix: sanat hem özgürleşme hem de yaratmadır.

spinoza: yüce mutluluk erdemin ödülü değildir; ödül, erdemin kendisidir.

ernest bersot: acı, kara ilaçtır. acı, engellenmiş istektir, durdurulmuş harekettir, kötürümleştirilmiş yaşamdır.

raymond polin: değerlerin gerçeği yoktur; yalnızca eylemin gerçeği vardır.

jacques maritain: bilgeliğin özünden ve barışından yararlanamayan sanatçı, zekanın ve spekülatif yaşamın acımasız gereksinimlerinin tutsağı olur ve zamansal üretimin ve pratiğin tüm kölece sefaletlerine mahkum olur.

william blake: tasarım bir evre değildir, insansal varoluşun kendisidir.

maurice pradines: kişinin, elde etmek için kendini feda ettiği diğerinde sevdiği şey kendisidir.

fenelon: iyi tarihçi, hiçbir zaman hiçbir ülkeye ait olmayan tarihçidir; vatanını sevse de hiçbir zaman ona nedensiz övgüler yağdırmaz.

francis herbert bradley: iyi istencin dışında hiçbir şey ahlaklı değildir.

descartes: okul mantığı, insana bilinen şeyleri öğreten veya bilinmeyen şeylerle ilgili muhakemesiz bir sürü sözler söyleyen ve böylece sağduyuyu geliştirmekten çok engelleyen bir diyalektikten başka bir şey değildir.

wittgenstein: gelecek olaylar şimdiki olaylardan çıkarılamaz. nedensel bağlılık bir boş inançtır.

lucien laberthonniere: aşk kaynaktır, araçtır ve amaçtır. her şeyi hesaba katan, aydınlatan, açıklayan nihai akıldır. ve aşk öz olarak özgür olduğu için, özgürlük şeylerin temeli olarak tepede hüküm sürmektedir.

4.08.2019

vivere beate

saint simon: tutku hissedilmeden büyük şeyler yapılamaz.

charles renouvier: içinde aklın buyurduğu bir dünya, haksızlığının onu her taraftan sardığı zincirlerden kurtulmuş olan iyiliğin tek başına hüküm sürdüğü bir dünya olacaktır.

emile durkheim: gerçek çoğu zaman acı vericidir.

pierre janet: bir kitap, hemen hemen her zaman bir dönemin duygularının ve fikirlerinin bilincine varılmasından başka bir şey değildir.

henri delacroix: kalpte zihinden geçmeyen hiçbir şey yoktur.

thales: insanın gölgesinin insana eşit olduğu anda, piramidin gölgesi piramide eşittir.

charles blondel: insan sadece çift yönlü değildir, aynı zamanda üç yönlüdür; sadece fizyolojik ve ruhsal gerçek değildir, aynı zamanda sosyal gerçektir.

levy-bruhl: ilkeller deneye karşı duyarsızdırlar.

sigmund freud: düş, uykuyu rahatsız edebilecek şeye karşı onu koruyan bir gardiyandır. çocuk düşü, arkasında bir özlem, bir üzüntü, tatmin olmamış bir istek bırakan günün bir olayına tepkidir. düş, bu isteğin açık, doğrudan gerçekleşmesidir.

henri bergson: düş, içinde yoğunlaşma çabasının eksik olduğu tam bir zihinsel yaşamdır.

jacques maritain: birçok yönden insanların yapısı köleliktir.

henri frederic amiel: kendinin, bahanelerinin, içgüdülerinin, doğasının kurbanı olunmadığı ölçüde özgür olunur. o halde boyun eğmişiz ama özgürleşebiliriz; bağlıyız ama kendimizi çözebiliriz. ruh kafestedir ama kafesinin çevresinde uçabilir.

spinoza: olumsallık yoktur ve özgürlük yalnızca bir yanılsamadır.

descartes: vivere beate, yüce mutluluk içinde yaşamak, tamamen hoşnut ve tatmin olmuş bir zihne sahip olmaktan başka bir şey değildir.

16.04.2019

aristippos

diogenes laertios

"eğitimsiz olmaktansa dilenmek daha iyidir. nitekim berikinin parası yoktur, ötekinin insanlığı."

dionysios ona "neden filozoflar zenginlerin kapısına geliyor da, zenginler filozofların kapısına hiç gitmiyorlar?" diye sorunca, "çünkü filozoflar kendilerinde neyin olmadığını bilirler, öbürleri ise bilmez." diye yanıtladı.

"hazlar arasında fark yoktur ve bir haz ötekinden daha hoş değildir. bütün canlılar hazzı arar, acıdan kaçarlar."

bir gün deniz yoluyla korinthos'a giderken fırtınaya yakalanınca korkudan allak bullak oldu. biri, "biz sıradan insanlar korkmuyoruz; ama siz filozoflar korku içindesiniz." deyince, "evet, çünkü tehlikeye attığımız canlar aynı değil." dedi.

"minnet, dostluk ve iyilik diye bir şey yoktur; çünkü bunları kendileri için değil, gereksinim duyduğumuz için isteriz. gereksinim yoksa bunlar da yoktur."

bir hetaira ile yaşadığı için onu suçlayana, "bir zaman içinde birçok kişinin yaşadığı evle hiç kimsenin yaşamadığı bir ev almak arasında ne fark var?" diye sordu. beriki, "hiç fark etmez." dedi. "peki, bir zaman içinde binlerce kişinin yolculuk yaptığı gemiyle hiç kimsenin binmediği bir gemide yolculuk yapmak arasında ne fark var?" "hiç." "o halde, birçok kişinin yararlandığı ya da hiç kimsenin yararlanmadığı bir kadınla yaşamak da fark etmez."

aristippos'un yaşayışına bağlı kalanlar ve kyreneliler diye anılanlar, şu görüşleri savunuyorlardı:

"bilgeler her şeyi kendisi için yapar; çünkü hiç kimseyi kendisiyle aynı değerde görmez."

"aptallarda gereksinim ortadan kalktı mı dostluk da yok olur gider; bilgeler de kendilerine yettikleri için dosta gerek duymazlar."

22.03.2019

bu dünyanın bilgisi

giambattista vico

bizden onca uzaktaki ilk zamanları örten böylesi kapkara bir gecede bile hiçbir şekilde şüphe götürmeyen şu gerçeğin sönmez ışığı parlar: siyasi dünya hiç şüphesiz insanların eseridir; bu yüzden de ilkeleri kendi insani ruhumuzun değişikliklerinde bulunabilir ve bulunmalıdır. bu konu üzerine kafa yoran herkes şu durum karşısında hayrete düşmek durumundadır: bütün filozoflar ciddi ciddi doğanın dünyası hakkında bilgi edinmeye çalışmışlar; halbuki bu bilgiye, yaratıcısı o olduğu için, sadece tanrı sahip olabilir; halkların dünyasını ya da siyasi dünyayı ise ihmal etmişlerdir; halbuki bunu yaratan kendileri olduğu için insanların bu dünyanın bilgisini edinmesi mümkündür.

17.03.2019

diogenes

diogenes laertios

"erdemli insanlar tanrıların imgesidir, aşk işsizlerin işidir."

insanların büyük çoğunluğunun delilikle arasının bir parmak olduğunu söylerdi: "eğer biri orta parmağını uzatarak yürürse ona deli gözüyle bakılır; ama işaret parmağını uzatırsa sorun yok."

bir gün biri onu zengin bir eve götürüp yerlere tükürmemesini tembihleyince, diogenes önce hımkırdı, sonra adamın yüzüne tükürüp "tükürecek daha kötü bir yer bulamadım." dedi. bazıları bunu aristippos ile ilgili olarak anlatırlar.

değerli şeylerin yok pahasına ve tersine beş para etmez şeylerin pahalı satıldığını söylüyordu: "nitekim, bir heykel üç bine satılırken, bir ölçü arpa unu iki tunç paraya gidiyor."

hangi saatte kahvaltı etmeli diye sorana, "zenginsen, istediğin zaman; yoksulsan, bulduğun zaman." diye karşılık verdi.

bir gün tapınak görevlilerini tapınaktan kupa çalmış bir bekçiyi götürürlerken görünce, "büyük hırsızlar küçük hırsızı götürüyorlar." dedi.

sık sık ortalıkta mastürbasyon yapar, "keşke ovuşturmakla karnın da açlığı geçse." derdi.

yaşamda neyin perişanlık olduğu sorulunca, "yoksul yaşlı" yanıtını verdi. en kötü hangi hayvan ısırır, diye sorulunca, "vahşiler içinde muhbir, evciller içinde de dalkavuk" dedi.

bir gün de zeytin ağacına asılan kadınlar görünce, "keşke bütün ağaçlar böyle meyve verse." dedi.

evlenmek için hangi zaman uygundur, diye sorulunca "gençken daha zamanı değil, yaşlandıktan sonra ise artık zamanı değil." diye karşılık verdi.

bir gün sahte para bastığı yüzüne vurulunca, "bir zamanlar benim de senin gibi olduğum günler oldu; ama sen hiçbir zaman şimdi benim olduğum gibi olamayacaksın." dedi.

gerçekten sahte para basmıştı; çünkü doğal hakka verdiği önemi yasal hakka tanımıyordu. özgürlüğü her şeyden üstün tutan herakles'inki gibi bir yaşam biçimi sürdürdüğünü söylüyordu.

platon bir gün onu yeşillik yıkarken görünce, yanına yaklaşıp usulca "dionysios'un hizmetinde olsaydın şimdi yeşillik yıkamazdın." dedi; o da aynı biçimde usulca "sen de yeşillik yıkasaydın dionysios'a hizmet etmezdin." diye karşılık verdi.

çalışma olmadan yaşamda hiçbir şeyin kesinlikle başarılamayacağını, çalışmanın her şeyin üstesinden gelecek güçte olduğunu söylüyordu.

"yararsız çabaları bırakıp doğaya uygun çabalamayı seçenler mutlu yaşar, insanlar aptallıkları yüzünden mutsuz olurlar. çünkü zevki küçümsemek de en tatlı alışkanlıktır. zevkli bir yaşam sürmeye alışmış olanlar bunun tersi bir yaşama geçince nasıl büyük rahatsızlık duyarlarsa, aynı şekilde bunun tersinde idmanlı olanlar zevkleri büyük bir keyifle küçümserler."

10.11.2018

filozof

jonathan swift

nasıl ki pandora'nın kutusu bedenin tüm hastalıklarını dünyanın dört bir yanına saldıysa, filozofların çok çeşitli düşünceleri de ruhun hastalıklarını yaymıştır. bunlar arasındaki tek fark filozofların kendi kutularının dibinde umut bırakmamış olmalarıdır.

ve hakikat astrea ile birlikte kaçmadıysa da, nil'in kaynağı denli derinlerdedir; ancak ütopya'da bulunabilir.

filozoflar kendilerine körce inanmamızı beklerler.

diyojen bir fıçıda da yaşamış olsa, eminim o paçavralarının altında da ilahi platon'un en güzel dokunmuş giysilerinin kıvrımları arasındaki gurur bulunabilirdi. işte bu diyojen'dir ki, iskender onu görmeye gidip kendisinden isteyeceği her şeyi ona verebileceğine söz verdiğinde şöyle demiş: "bana veremeyeceğiniz hiçbir şeyi benden almayın; tek bunu isterim; ışıkla benim aramda durup gölge etmeyin." bu da parasını denize atıp şu tuhaf sözü söyleyen filozofunki denli abartılı bir sözdür.