jay parini
hikayeye göre, uzak bir hasidik köyünde bir grup yahudi şabbat gecesi odun ateşinin karşısında, eski püskü bir handa oturmuşlar. bunlar oranın yerlisiymiş. aralarından biri de hepsinin yabancısıymış. adam paçavralar içinde bir fakirmiş ve odanın gerisinde gözden ırak bir köşede kendi halinde oturuyormuş.
birçok konuda sohbetler edildikten sonra herkesin bir dilek hakkı olsa ne dileyeceğini söylemesine karar verilmiş. adamlardan birisi para, diğeri sadık bir damat, bir başkası yepyeni bir marangoz masası ve gıcır gıcır aletler istemiş. herkes dileğini söyledikten sonra sıra hırpani kılıklı adama gelmiş.
onu konuşması için sıkıştırmışlar. o da istemeye istemeye şunu dilemiş: "ben büyük, önemli bir ülkenin kralı olmayı isterdim. o zaman bir gece ben uyurken düşman ülkemi istila eder, sabaha doğru o düşmanın atlı süvarileri şatoma girer ve muhafızlarım ona hiç karşı koymazdı. giyinecek vaktim bile olmaz ve üstümdeki gece entarisiyle kaçmaya başlardım. gece gündüz dağ tepe aşarak, ormanları geçerek en sonunda bu sefil hana gelir ve şu anda olduğu gibi kendimi bu köşede sığınmış bulurdum. bu benim dileğimdir."
diğerlerinin kafaları karışmış ve birbirlerine bakmışlar. içlerinden birisi "peki bunun sana ne faydası olurdu?" diye sormuş. biraz duraksadıktan sonra dilenci "en azından bir gece entarim olurdu" demiş.
jay parini etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
jay parini etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
5.01.2021
6.11.2013
son istasyon
jay parini
günlerin çoğu birbirine benzer. peş peşe gelirler, zamana yenik düşerler. kayıplarına pek üzülmeyiz. ama birkaç muhteşem gün belleğe kazınır; her bir an'ı, kumsaldaki çakıl taşları gibi, tek tek parlar. yeniden yaşamak isteriz onları, uzak olmalarına üzülürüz.
yoksul düşmüş aristokratlardan daha acıklı bir şey yoktur.
"bedenin birbirinden ayırdığı ruhların birleşmesidir aşk."
romanlar kadınlar içindir; zamanlarını nasıl geçireceklerini bilmeyen şımarık burjuva kadınlar için.
din ve ahlak konusunda gerçek icat edilemez; keşfedilir ve duyurulur.
"enerjimizi anlamsız anlaşmazlıklara değil, iyi olduğu açıkça belli olan şeylere harcamalıyız. eğer bir devrim gerçekten yeni bir şey getirmiyorsa -her türlü hükümetin ortadan kaldırılması gibi- o zaman daha önce gördüklerimizin taklidinden başka bir şey olmaz; bu da yerine geçtiği şeyden daha kötü olacak demektir."
insanları övmek kolaydır. kusurlara işaret etmekse ayrı bir şey.
"yaşlı adamlar bir açıdan gençlere hiç benzemezler: sağlıklı değildirler."
"yazmak şuna benzer: içinden bir porsuk çıkabilir diye umutla toprağı eşeleyip durursun. ama nadiren çıkar."
bir yazarın başarılı olması yetmez; arkadaşlarının başarısız olması da gerekir.
"bir insan bütün dünyayı kazanıp kendi ruhunu kaybederse ne kazancı olur?"
çuang tzu: eski zamanların büyükleri uyurken rüya görmezlerdi. korkuyla uyanmazlardı. basit yiyecekler yer, derin soluklar alırlardı. büyüklerin solukları topuklarından çıkardı, solukları kusmuk ve gırtlaklarından çıkan bugünün vasat insanlarına benzemezlerdi. bu insanlar şehvet ve arzuyla dolduklarında kutsal doğaları sığlaşır. eski zamanların büyükleri hayatı ya da ölümü sevmek konusunda bir şey bilmezlerdi. doğarken sevinç duymazlardı. ölüme giderken ıstırap çekmezlerdi. tasasızca gelir ve giderlerdi. hepsi bu kadardı. verilene sevinir; ama üzerinde düşünmezlerdi.
başarısızlığın nedeni, ders verenlerin verdikleri derse kendilerinin uymamaları, yani ikiyüzlü olmalarıdır.
("acı ve ıstırap, sadece dünyadaki hayattan kendini ayırmış ve dünyaya acı çektiren günahlarını hiç görmeden kendilerini suçsuz sayan kişiler tarafından çekilir; sonunda dünyanın günahları ve kendi manevi sağlıkları için çektikleri acılara isyan ederler.")
"insanın kendisiyle ilgilenmeyecek kadar uzun yaşaması büyük şanssızlık."
"insan bir yol ayrımında durursa ve hangi yöne gideceğini bilmezse, en büyük özveriyi barındıran karara öncelik vermelidir."
bir karı-koca hayatta kalabilmek için bazen aralarına hem zaman hem de mesafe koymalıdırlar.
"deliler amaçlarına ulaşmakta akıllılardan daha başarılıdırlar her zaman. kendilerine engel olacak ahlak anlayışları yoktur. ne utanırlar ne de vicdanları sızlar."
dayanak noktası eksikliği çoğu zaman dengesizlik kaynağıdır.
her insanın sevilecek bir yanı vardır.
ailede birisinin uzun süren bir hastalıktan sonra ölmesi durumunda onu kaybettiğimize üzülür ama aynı zamanda ferahlarız da.
* tırnak işareti (" ") içindeki sözler kurgusal metinde tolstoy karakterinin sözleridir.
günlerin çoğu birbirine benzer. peş peşe gelirler, zamana yenik düşerler. kayıplarına pek üzülmeyiz. ama birkaç muhteşem gün belleğe kazınır; her bir an'ı, kumsaldaki çakıl taşları gibi, tek tek parlar. yeniden yaşamak isteriz onları, uzak olmalarına üzülürüz.
yoksul düşmüş aristokratlardan daha acıklı bir şey yoktur.
"bedenin birbirinden ayırdığı ruhların birleşmesidir aşk."
romanlar kadınlar içindir; zamanlarını nasıl geçireceklerini bilmeyen şımarık burjuva kadınlar için.
din ve ahlak konusunda gerçek icat edilemez; keşfedilir ve duyurulur.
"enerjimizi anlamsız anlaşmazlıklara değil, iyi olduğu açıkça belli olan şeylere harcamalıyız. eğer bir devrim gerçekten yeni bir şey getirmiyorsa -her türlü hükümetin ortadan kaldırılması gibi- o zaman daha önce gördüklerimizin taklidinden başka bir şey olmaz; bu da yerine geçtiği şeyden daha kötü olacak demektir."
insanları övmek kolaydır. kusurlara işaret etmekse ayrı bir şey.
"yaşlı adamlar bir açıdan gençlere hiç benzemezler: sağlıklı değildirler."
"yazmak şuna benzer: içinden bir porsuk çıkabilir diye umutla toprağı eşeleyip durursun. ama nadiren çıkar."
bir yazarın başarılı olması yetmez; arkadaşlarının başarısız olması da gerekir.
"bir insan bütün dünyayı kazanıp kendi ruhunu kaybederse ne kazancı olur?"
çuang tzu: eski zamanların büyükleri uyurken rüya görmezlerdi. korkuyla uyanmazlardı. basit yiyecekler yer, derin soluklar alırlardı. büyüklerin solukları topuklarından çıkardı, solukları kusmuk ve gırtlaklarından çıkan bugünün vasat insanlarına benzemezlerdi. bu insanlar şehvet ve arzuyla dolduklarında kutsal doğaları sığlaşır. eski zamanların büyükleri hayatı ya da ölümü sevmek konusunda bir şey bilmezlerdi. doğarken sevinç duymazlardı. ölüme giderken ıstırap çekmezlerdi. tasasızca gelir ve giderlerdi. hepsi bu kadardı. verilene sevinir; ama üzerinde düşünmezlerdi.
başarısızlığın nedeni, ders verenlerin verdikleri derse kendilerinin uymamaları, yani ikiyüzlü olmalarıdır.
("acı ve ıstırap, sadece dünyadaki hayattan kendini ayırmış ve dünyaya acı çektiren günahlarını hiç görmeden kendilerini suçsuz sayan kişiler tarafından çekilir; sonunda dünyanın günahları ve kendi manevi sağlıkları için çektikleri acılara isyan ederler.")
"insanın kendisiyle ilgilenmeyecek kadar uzun yaşaması büyük şanssızlık."
"insan bir yol ayrımında durursa ve hangi yöne gideceğini bilmezse, en büyük özveriyi barındıran karara öncelik vermelidir."
bir karı-koca hayatta kalabilmek için bazen aralarına hem zaman hem de mesafe koymalıdırlar.
"deliler amaçlarına ulaşmakta akıllılardan daha başarılıdırlar her zaman. kendilerine engel olacak ahlak anlayışları yoktur. ne utanırlar ne de vicdanları sızlar."
dayanak noktası eksikliği çoğu zaman dengesizlik kaynağıdır.
her insanın sevilecek bir yanı vardır.
ailede birisinin uzun süren bir hastalıktan sonra ölmesi durumunda onu kaybettiğimize üzülür ama aynı zamanda ferahlarız da.
* tırnak işareti (" ") içindeki sözler kurgusal metinde tolstoy karakterinin sözleridir.
3.06.2011
walter benjamin
jay parini
1940 mayısında, batı cephesindeki 'oturma savaşı' sona ermişti; hitler'in birlikleri hollanda'ya, belçika'ya ve fransa'ya girmişti. haziranın ortasında, ilk alman birliklerinin paris'i işgal etmelerinden hemen önce, benjamin kız kardeşiyle birlikte güneye kaçtı. gaz maskesi ve özel eşyaları dışında başka hiçbir şeyi yanına alma fırsatı bulamamıştı. elyazmaları ve diğer ufak tefek eşyaları paris'te kalmıştı. "pasajlar" adlı çalışmasına ilişkin malzemelerini ve ön çalışmalarını georges bataille'a vermişti; bataille da bu malzemeyi bibliotheque nationale'de koruyarak kurtarmıştı. benjamin, haziran ortasından ağustos sonuna dek lourdes'ta kaldı ve horkheimer ile adorno'nun, kendisine abd için bir giriş vizesi sağlamayı başarabilip başaramayacaklarının belirsizliğinden büyük sıkıntı duydu. sonunda vizeyi ağustosun son günlerinde, marsilya'daki amerikan konsolosluğundan alabildikten sonra, bir grup mülteciyle birlikte pireneler'den gizlice ispanya'ya geçmek üzere yola koyuldu. fransa'dan çıkış vizeleri olmadığı için ispanyol sınırından geri çevrildiler. bunun üzerine benjamin, 1940 yılının 26 eylülünü 27'sine bağlayan gece, sınır köyü port-bou'da aşırı dozda morfin hapı içerek yaşamına son verdi. bu küçük yerleşimin mezarlığında, benjamin'in mezarının hangisi olduğu artık belli değildir.
1940 mayısında, batı cephesindeki 'oturma savaşı' sona ermişti; hitler'in birlikleri hollanda'ya, belçika'ya ve fransa'ya girmişti. haziranın ortasında, ilk alman birliklerinin paris'i işgal etmelerinden hemen önce, benjamin kız kardeşiyle birlikte güneye kaçtı. gaz maskesi ve özel eşyaları dışında başka hiçbir şeyi yanına alma fırsatı bulamamıştı. elyazmaları ve diğer ufak tefek eşyaları paris'te kalmıştı. "pasajlar" adlı çalışmasına ilişkin malzemelerini ve ön çalışmalarını georges bataille'a vermişti; bataille da bu malzemeyi bibliotheque nationale'de koruyarak kurtarmıştı. benjamin, haziran ortasından ağustos sonuna dek lourdes'ta kaldı ve horkheimer ile adorno'nun, kendisine abd için bir giriş vizesi sağlamayı başarabilip başaramayacaklarının belirsizliğinden büyük sıkıntı duydu. sonunda vizeyi ağustosun son günlerinde, marsilya'daki amerikan konsolosluğundan alabildikten sonra, bir grup mülteciyle birlikte pireneler'den gizlice ispanya'ya geçmek üzere yola koyuldu. fransa'dan çıkış vizeleri olmadığı için ispanyol sınırından geri çevrildiler. bunun üzerine benjamin, 1940 yılının 26 eylülünü 27'sine bağlayan gece, sınır köyü port-bou'da aşırı dozda morfin hapı içerek yaşamına son verdi. bu küçük yerleşimin mezarlığında, benjamin'in mezarının hangisi olduğu artık belli değildir.
18.10.2010
benjamin: dar geçitteki aydın
jay parini
ben aheste yıldız satürn'ün etkisi altında doğdum; gecikmelerin, tali yolların yıldızının.
dar günlerimizde elimizde özümüzden başka bir şey kalmaz. ruhlarımızın hatları, büzülen derinin altından beliren kemikler gibi ortaya çıkar.
ben sizi bolluk içinde bir ülkeye getirdim, onun meyvelerini yiyesiniz ve nimetlerinden faydalanasınız diye; ama siz oraya girdiğinizde, benim topraklarımı kirlettiniz ve benim mirasımı kötülük doğurur hale getirdiniz.
miyoplara özgü bir şekilde ayaklarını yandan sürüyerek yürüyordu, çevresini neredeyse hiç görmüyordu.
cadde boyunca bütün ihtişamıyla geçit yapan süvari alayını hatırlıyorum. makineli tüfek ve gaz savaşları çağında oldukça saçma kaçan bir gösteriş; ama alman duygusallığının tipik bir örneği.
insan bu toy dönemlerinin tepkilerinden pişman olur sonraki yıllarda hep.
bütün insanlar ölüm kokar. asıl istedikleri yaşamakta oldukları iğrenç güne kadar ulaşan bütün izleri yok etmektir.
bazı hayatlar, sürmeleri gerekenden çok daha kısa sürüyor.
kendi mirasından korkan bir adamla karşı karşıya olduğunu anlamak..
walter, her zaman her konuda çok beklerdi. fazla uzun beklerdi.
çekimlerin içinde yok olup gidiyorum.
onda bir anlam bulabilirsin ama gelip geçici bir şey bu.
beni yanlış tanıyorsun dora. sana duygularımı açıkça ifade edemediğim ve belli edemediğim için benim duygusuz olduğum sonucuna vardın. tabii, benim suçumdu; hiçbir zaman tam olarak ne söylemem gerektiğini bilemedim. (asja lacis)
birlikte sakin bir yaşam sürememeniz beni şaşırtmamıştır hiç. o, büyük olduğu kadar zor bir insan.
bu vurdumduymaz gezegen üzerinde geçirdiği elli yıla yakın sürede olayların gidişi onun için asla kolay olmamıştı.
reddetmek benjamin'e reddedilmekten daha zor gelirdi.
herakleitos: her şey değişiyorsa insanın umudunu bir ana bağlaması anlamsızdı. iyi ya da kötü zamanlar yoktu, sadece değişen zamanlar vardı.
değişimi kabullenmekte gösterdiği isteksizlikten ötürü kınadı kendini; ve hayatta ona tanıdık ve rahatlatıcı gelen her şeye her an bağlandığı için.
hazirandı oysa, değişimin imasına bile yer vermeyen tembel saatlerin ve serseri rüzgarların ayı.
eski bir rejimin durağanlığını, beklenene uyan durumların ve güven verici düzenlerin var olduğu bir dünyayı da özlüyordu.
ekonominin insan hayatlarını yönetmemesi ve tüketmemesi gerektiğine yürekten inanıyordu.
kafka: evet umut var, çok umut var; ama bizim için değil.
bir namlunun içindeyiz, iki ucundan da ışık görünmeyen şimdiki zamanda yaşıyoruz.
söylenti her şeydir ve teselli bulmak, rahatlamak için ona sarılırsın.
oyunun son hamlelerinin rakibine kalması..
labirentin dibinde tilki uykusuna yatmış olan canavar öldürülmelidir. bizim besine, barınağa, giysiye ve kişisel nesnelere -bizi başkalarına ve ne yazık ki kendimize şirin gösteren şeylere- duyduğumuz normal arzunun saptırılmış bir uzantısı olan tüketimciliğin beslediği canavar.
bize tarihi romantik bir bakışla görmemiz öğretildi.
insan geçmişe empati duyarak ilerleyemez.
anonimlik en kötü düşmandı, herkesi kağıt üzerindeki bir sayıya dönüştürüyordu. sanatçının görevi de işte bu boşluğu nesnelere isim vererek yenmekti.
faşizmin doğal sonucu siyasal yaşama estetiğin sokulmasıdır.
insanların birbirlerini ahlak adına öldürdükleri bir dünyada yaşamak istemedikleri için canlarına kıymışlardı.
deha sahibi adamlar koca kıtalar gibidirler. etrafları okyanuslarla çevriliymiş gibi mesafeli. birbirlerine söyleyecek pek az şeyleri vardır ve onları bir araya getirmek çoğu zaman bir hatadır.
sanki içgüdüsel olarak bu kadar ahlaklı olduğu için bunu çiğ bir kabalıkla dengelemek zorunda kalıyordu.
iki insan arasında öğretmen-öğrenci ilişikisinden daha kutsal bir ilişki olamaz. zaten tevrat'ın anlamı da öğreti'dir.
yeterli entelektüel yoğunlaşmayla dünyadaki her şeyin çözülebilecek ve yorumlanabilecek metinler olduğunu göstermek..
ne söylememek gerektiğini bilmek önemlidir arkadaşlıkta ve bazen sadece yürekli insanlar sessiz kalmaya razı olur.
kitap edinmenin türlü yollarından en makbulü kişinin kendisinin bir kitap yazmasıdır.
plan: komik bir kavram. herkes birilerinin işleri bildiğine, bir programa göre hareket ettiğine inanmak ister. dinlerin özellikle de kendi kaderine yön verme yetisinden yoksun kitlelerde bu kadar rağbet görmesinin sebebi bu olsa gerek.
imkansız görünen işlerin bu denli kolay olması, basit görünen işlerin de bir o kadar zor olması ne tuhaftır.
kendi gölgelerimiz bile bizi izlemiyordu.
toplumsal davranışlar iyi eğitilmiş insanlarda içerikleri anlamdan yoksun bırakıldıktan sonra bile devam ediyor.
hans'a ne yapacağının söylenmeyeceğini unutmuştum. bu ona göre değildi.
benjamin bir düşünür olmanın, bir insan olmanın getirdiği sınırlılıklarla boğuşurken o günlerde başına sıkça geldiği üzere kendini ağlarken buldu.
o daimi misafir, ebedi göçebe idi.
dar günlerimizde elimizde özümüzden başka bir şey kalmaz. ruhlarımızın hatları, büzülen derinin altından beliren kemikler gibi ortaya çıkar.
eyfel: bir kaprisin ürünü olan yapaylık abidesi.
anlamsız gibi görünen şeylerin anlamı sonradan ortaya çıkar.
aile dünyanın üremesini sağlayan şeydi.
brecht, kendisine para, seks ve ün getirmeyen herkese korkunç davranırdı. insana rahatsızlık veren bir adamdı. küçük bir çocuk gibiydi: tek istediği pohpohlanmak, övülmekti. kendisini derin toplum bilincine sahip bir komünist gibi göstererek stalin'in desteğini kazanmış, bu sayede dünyada düzenlenen tüm edebiyat konferanslarına katılmıştı. benjamin brecht'in bir sahtekar olduğunu ama birçok yönden dahi bir sahtekar olduğunu, bu sahtekarlığın onun dehasının bir yönü olduğunu düşünüyordu.
sürekli eski yaraları deşiyordu. hiçbir olayı kapatmayı beceremezdi.
adamın tembelliği kendisini hayatın macera ve sırlarla dolu karmaşasından kurtarmış, yıllarca şerefiyle yaşamasını sağlamıştı.
şimdi konuşacak kimsesi yoktu. bu yüzden mektuplara bağımlıydı. yanıt almaktan çok yazmayı seviyordu. kendi derinliklerinden çekip ortaya çıkardığı, sonra da gözünde iyice canlandırdığı bir okuyucunun beklentilerine göre şekillendirdiği mektuplarında aslında kendisini buluyordu.
insan asla umudunu yitirmemeliydi.
insan sigara içebildiği sürece her şey bitmiş sayılmazdı.
kararsız ve dolaylı yaklaşımında insanın sinirlerini bozan bir şeyler vardı.
gözleri benimkiler kadar soğuktu. birlikte evreni dondurabilirdik.
klostrofobik bir yapım var ne yazık ki, küçük mekanlardan nefret ederim. bu da bir mağaranın, ne kadar muhteşem olursa olsun, benim en korkunç kabusum olduğu anlamına gelir. hayatım boyunca rüyalarımda mağara görmüşümdür: uzayıp giden ve hiç son bulmayan mağaralar, ışığa ulaşmayan labirentvari mağaralar.
beni istila etmesine izin verdim.
bu çoğu erkekte böyledir: elde edemediklerini delice bir tutkuyla isterler. eğer onlara istediklerini verirsen hor görmeye başlarlar. eğer reddedersen yalvarmaktan seni delirtirler.
aşk söz konusu olduğunda muhteşem felsefi beyinlere sahip son derece akıllı insanlar bile birbiriyle moronlar gibi konuşurlar.
asla insanlaşamayan erotik ideal..
önemli yazılar, derdi brecht, her zaman acıya tepki vermenin bir ürünüdür.
marjinalite yalnızca burjuva duyarlılığına hitap edecek bir şeydir. burjuvazinin kendi beceriksizliğine kılıf bulmasına yarar. saklanıp kendini güvende ve tatmin olmuş hissetmek için güzel bir yerdir.
walter hayatında aniden bir elektrik fırtınası gibi beliriveriyor, patlıyor, etrafa ışıklar saçıp havayı titretiyor, sonra da arkasında yankısını ve günlerce süren yağmuru bırakarak ufukta kayboluveriyordu.
sokaklarda beni görür diye gezinip durmuş.
bu haldeki bir adamla uğraşmak bir ıstıraptı.
iyi bir yazar her zaman güzel, derin ve hatırda kalacak satırlar yazmaz.
bir erkek seni, senin onu sevdiğinden daha fazla sevdiği zaman öyle saçma ve kalp kırıcı bir durum yaşanıyor ki..
herhalde ağlıyordu. ne kadar can sıkıcı bir durum diye düşündüm. ne kadar can sıkıcı.
deja vu etkisi: bir sözcük, bir ses ya da bir hışırtı bizi geçmiş zamanın serin mezarına götürmeyi başaracak inanılmaz bir sihirli güce sahiptir. bu mezarın çukurundan şimdiki zaman bize bir yankı olarak dönmektedir.
yetişkinler çoğunlukla çocukların ne söylediğine dikkat etmezler.
insan gerçeklerle yüzleşmezse daha tedirgin oluyor.
entelektüellerin kendilerine göre gerekçeleri vardır.
belli bir noktada sadece o anın önemi kalır ve o an zaman içinde başka anlarla birleşmez.
kravatı bulunduğu durum ve ortama hiç uymuyordu, işlevi kalmamış bir giysi parçası, bir daha dönmeyecek bir medeniyetten kalan bir fosil.
benjamin tek bir şeyi bilenlerin hayatta daha mutlu olduklarını düşünüyordu.
yahudiler her yerdedir.
heidegger'e göre hitler, köksüz ve önemsiz düşüncelere karşı, katı açıklığın kazandığı bir zaferi temsil ediyordu.
mutlak entelektüel iktidar arzusunun bir yansıması..
ve budalalar, anlamadıklarını ve anlayamayacaklarını yok ederler. (goethe)
sürgünde öğrendiği şeylerden biri de sahip olmadığın şeyi düşünmemek ve kafanı takmamak gerektiğiydi.
neden ulaşabildiği şeyleri sevmesi bu kadar zordu?
bazı şeylerin özrü yoktu.
goethe aşkın dünyevi vücutlarda asla tam olarak tüketilmediğini anlamıştı. aşkın ölüme tercümesi gerekiyordu. ölüm de aşk gibi bizi çırılçıplak soyma gücüne sahiptir.
alıntıların, şiir parçalarının, aforizmaların ezeli koleksiyoncusu..
geleceğin büyük kitabı başka kitaplardan yapılan alıntılardan oluşacak. yaratılmış anlamların mozaik halinde yeniden derlenmesiyle ortaya konacak. geleceğin büyük eleştirmeni sessiz kalacak, sadece işaret edecek ama kendisi konuşamayacak ya da konuşmak istemeyecek.
aşkta bir vücudu diğeriyle takas edemezsin.
yeniden üretilebilme özelliklerinden ötürü sanat eserleri de tükenmeye mahkumdular.
zor anlarda şaka yapabilmek güzel bir meziyettir.
ben hiçbir şey değilim.
eğer bir insan kişilik sahibiyse, der nietzsche, aynı deneyimi tekrar tekrar yaşayacaktır.
bir babayla oğul arasında, her ikisi de durumlarının ontolojik imkansızlığını anladıklarından kaçınılmaz mesafeler vardı. bir baba kendisinin kopyasına, halefine ya da celladına nasıl hitap edebilirdi ki?
dağları aşıp geçen bir patikanın gücü, üzerinde yürüdüğünüz zaman farklı, uçakla üzerinden uçtuğunuzda farklı hissedilir. aynı şekilde bir metnin gücü de elle yazılmış bir nüshası okunduğunda bambaşka hissedilir. uçağın yolcusu, yolun manzara boyunca nasıl sürüp gittiğine dikkat eder yalnızca. yol arazinin şartlarına göre şekil almıştır. bu yolun kudretini binbir zahmete katlanarak yürüyen kişi anlayabilir ancak.
doğal dünyada anarşi yoktur.
kötü şans bulaşıcıdır.
insan misafirlerinin mükemmel olmasını bekleyemez. otel işletmek mükemmeliyetçi bir insan için hiç de uygun bir meslek değil.
asla beklenti içinde olmamalısın demişti, beklentiler insanı sadece mutsuzluğa götürür.
ölüm iyi niyetliydi, bir nevi bedensel unutkanlık. ölüm son değil başlangıçtı. vücut sadece günlük ve acıklı varlığını unutuyor ve ruh uçup gidiyor, başka bir yerde vücut buluyordu. hayali olmayan, maddi bir krallıktı burası; bayağılık yoktu, yas tutmak yoktu burada ve iyilikle kötülüğün ötesinde bir yerdi.
eski ve iyi günlerinizin değil, yeni ve kötü günlerinizin üstüne kurun dünyanızı.
ah marx, bunlar artık geride kaldı. kimse onu okumuyor, özellikle de marksistler.
kitapları moda oldukları sıra okumamayı tercih ederim, nedense bu bana hep alçaltıcı gelmiştir. yazarının ya da şöhretinin ölmesini beklerim.
stalin'in işlediği suçları asla affedemezdi. milyonlarca insan öldürülmüş, hapsedilmiş ve işkence görmüştü. moskova'da yürütülen göstermelik mahkemeler ve aydınların yok edilmesi.
goethe, sanat düzenlenmiş hafızadan ibarettir, demişti.
bir yanıyla her hayati ihtiyacın odağında bütün tahripkarlığıyla para durur, diğer yanıyla her ilişkinin önünde çakılıp kaldığı engel yine paradır; bu yüzden de günbegün, hem doğal alanda hem ahlaki alanda güven, huzur ve sağlık hızla yok oluyor.
ben hayata gerçek anlamda katılmıyorum, hayatın daimi gözlemcilerinden biriyim sadece.
kendimi fransız kabul ediyorum. artık ülkemi tanımıyorum. ben almanya'yı vatanım olarak görmeyi reddediyorum.
gözlerinin hızlı hareketleri, adamın akıllı ve özgüven sahibi olduğunun göstergesiydi.
ama sorun sadece kalbi değildi, dünyanın kendisiydi.
hikaye her zaman yalandır; çünkü çok şey anlatılmadan kalır.
rasyonel bir insan olduğum için bir şeyi neden yaptığımı anlamak isterim.
bazı insanlar kendilerine bakmaktan acizdir; kendi kalplerine hiç acımazlar.
her sanat dalı sessizliğe erişmeye çalışır.
kasvet, onun çehresinin bir parçasıydı.
kıyafeti konusunda züppeliğe varacak kadar titizlik gösterdiği ve daha birçok konuda evhamlı davrandığı halde..
benjamin açık konuşurdu ve intihardan oldukça sık söz ederdi.
intihar da mastürbasyon gibi mahrem bir konudur bence.
don kişotvari romantik bir insandı benjamin.
yazısı öyle küçük ve eciş bücüştü ki..
anlamlandırma sürecinin yollarından geçerken kaç kez çalıların içine düştüm, bu çalılıktan her yanım çizikler, yara bereler içinde çıktım.
brecht: yazmanın amacı insanların canını, problemlerini çözdürecek ya da çözmeyi isteyecek kadar çok sıkmaktır.
hitler ve yandaşları bir ideolojiyi ilerletebilmek için düşman yaratmak gerektiğini gayet iyi biliyorlardı. bizler bir kere daha bu iş için seçilmiş insanlar oluyorduk.
ellerinin eklem yerlerinde şişkinlik göze çarpıyordu; kalp rahatsızlığının bir göstergesi.
hayatı daha iyi hale getirmek için başlanan bu ulvi girişim dejenere oldu.
kapitalizm işe yaramayacak. kısa vadeli kazanç üzerinde çok fazla duruluyor. bu kötü bir ekonomi ve halk için de zararlı. dünya parıltılı bir çöp yığını haline gelecek ve sonra havaya uçacak.
insan aklı, tevazunun, merhametin ve güç karşısında derin bir kuşkunun denetiminde olmadığı sürece ancak yok edicidir.
gözlerini benimkilerden kaçırıyordu; bu bir yalancının tipik bir özelliğidir.
o da yalan söylüyordu. kimse bir martıyı hatırlamazdı.
babel miti: kendimizi insan sayan bizlerin arasında kalın anlaşmazlık duvarları örülü ve birbirimize kaba işaretler ve soyut hareketlerden, anlaşılmayı imkansız kılacak kadar özel ve kendine özgü dillerden başka şeylerle hitap edemiyoruz.
bir gün, dillerin kargaşası sona erecek. o zaman hikaye anlatısı da sona erecek, tek ve bütün yazının içinde eriyip yok olmuş olacak.
o sözlerde gerçek vardı ve gerçek, öldürülemeyen tek şeydir. çoğu zaman şeklini değiştirerek kimsenin bakmayı akıl edemeyeceği yerlerde saklamak zorunda olsak bile.
her insan kendisi için bir giz olmalıdır.
kadınlarla, gerçeklik batağında mücadele edersen, başka bir deyişle laf yarışına girersen, her zaman kaybedersin.
ben aheste yıldız satürn'ün etkisi altında doğdum; gecikmelerin, tali yolların yıldızının.
dar günlerimizde elimizde özümüzden başka bir şey kalmaz. ruhlarımızın hatları, büzülen derinin altından beliren kemikler gibi ortaya çıkar.
ben sizi bolluk içinde bir ülkeye getirdim, onun meyvelerini yiyesiniz ve nimetlerinden faydalanasınız diye; ama siz oraya girdiğinizde, benim topraklarımı kirlettiniz ve benim mirasımı kötülük doğurur hale getirdiniz.
miyoplara özgü bir şekilde ayaklarını yandan sürüyerek yürüyordu, çevresini neredeyse hiç görmüyordu.
cadde boyunca bütün ihtişamıyla geçit yapan süvari alayını hatırlıyorum. makineli tüfek ve gaz savaşları çağında oldukça saçma kaçan bir gösteriş; ama alman duygusallığının tipik bir örneği.
insan bu toy dönemlerinin tepkilerinden pişman olur sonraki yıllarda hep.
bütün insanlar ölüm kokar. asıl istedikleri yaşamakta oldukları iğrenç güne kadar ulaşan bütün izleri yok etmektir.
bazı hayatlar, sürmeleri gerekenden çok daha kısa sürüyor.
kendi mirasından korkan bir adamla karşı karşıya olduğunu anlamak..
walter, her zaman her konuda çok beklerdi. fazla uzun beklerdi.
çekimlerin içinde yok olup gidiyorum.
onda bir anlam bulabilirsin ama gelip geçici bir şey bu.
beni yanlış tanıyorsun dora. sana duygularımı açıkça ifade edemediğim ve belli edemediğim için benim duygusuz olduğum sonucuna vardın. tabii, benim suçumdu; hiçbir zaman tam olarak ne söylemem gerektiğini bilemedim. (asja lacis)
birlikte sakin bir yaşam sürememeniz beni şaşırtmamıştır hiç. o, büyük olduğu kadar zor bir insan.
bu vurdumduymaz gezegen üzerinde geçirdiği elli yıla yakın sürede olayların gidişi onun için asla kolay olmamıştı.
reddetmek benjamin'e reddedilmekten daha zor gelirdi.
herakleitos: her şey değişiyorsa insanın umudunu bir ana bağlaması anlamsızdı. iyi ya da kötü zamanlar yoktu, sadece değişen zamanlar vardı.
değişimi kabullenmekte gösterdiği isteksizlikten ötürü kınadı kendini; ve hayatta ona tanıdık ve rahatlatıcı gelen her şeye her an bağlandığı için.
hazirandı oysa, değişimin imasına bile yer vermeyen tembel saatlerin ve serseri rüzgarların ayı.
eski bir rejimin durağanlığını, beklenene uyan durumların ve güven verici düzenlerin var olduğu bir dünyayı da özlüyordu.
ekonominin insan hayatlarını yönetmemesi ve tüketmemesi gerektiğine yürekten inanıyordu.
kafka: evet umut var, çok umut var; ama bizim için değil.
bir namlunun içindeyiz, iki ucundan da ışık görünmeyen şimdiki zamanda yaşıyoruz.
söylenti her şeydir ve teselli bulmak, rahatlamak için ona sarılırsın.
oyunun son hamlelerinin rakibine kalması..
labirentin dibinde tilki uykusuna yatmış olan canavar öldürülmelidir. bizim besine, barınağa, giysiye ve kişisel nesnelere -bizi başkalarına ve ne yazık ki kendimize şirin gösteren şeylere- duyduğumuz normal arzunun saptırılmış bir uzantısı olan tüketimciliğin beslediği canavar.
bize tarihi romantik bir bakışla görmemiz öğretildi.
insan geçmişe empati duyarak ilerleyemez.
anonimlik en kötü düşmandı, herkesi kağıt üzerindeki bir sayıya dönüştürüyordu. sanatçının görevi de işte bu boşluğu nesnelere isim vererek yenmekti.
faşizmin doğal sonucu siyasal yaşama estetiğin sokulmasıdır.
insanların birbirlerini ahlak adına öldürdükleri bir dünyada yaşamak istemedikleri için canlarına kıymışlardı.
deha sahibi adamlar koca kıtalar gibidirler. etrafları okyanuslarla çevriliymiş gibi mesafeli. birbirlerine söyleyecek pek az şeyleri vardır ve onları bir araya getirmek çoğu zaman bir hatadır.
sanki içgüdüsel olarak bu kadar ahlaklı olduğu için bunu çiğ bir kabalıkla dengelemek zorunda kalıyordu.
iki insan arasında öğretmen-öğrenci ilişikisinden daha kutsal bir ilişki olamaz. zaten tevrat'ın anlamı da öğreti'dir.
yeterli entelektüel yoğunlaşmayla dünyadaki her şeyin çözülebilecek ve yorumlanabilecek metinler olduğunu göstermek..
ne söylememek gerektiğini bilmek önemlidir arkadaşlıkta ve bazen sadece yürekli insanlar sessiz kalmaya razı olur.
kitap edinmenin türlü yollarından en makbulü kişinin kendisinin bir kitap yazmasıdır.
plan: komik bir kavram. herkes birilerinin işleri bildiğine, bir programa göre hareket ettiğine inanmak ister. dinlerin özellikle de kendi kaderine yön verme yetisinden yoksun kitlelerde bu kadar rağbet görmesinin sebebi bu olsa gerek.
imkansız görünen işlerin bu denli kolay olması, basit görünen işlerin de bir o kadar zor olması ne tuhaftır.
kendi gölgelerimiz bile bizi izlemiyordu.
toplumsal davranışlar iyi eğitilmiş insanlarda içerikleri anlamdan yoksun bırakıldıktan sonra bile devam ediyor.
hans'a ne yapacağının söylenmeyeceğini unutmuştum. bu ona göre değildi.
benjamin bir düşünür olmanın, bir insan olmanın getirdiği sınırlılıklarla boğuşurken o günlerde başına sıkça geldiği üzere kendini ağlarken buldu.
o daimi misafir, ebedi göçebe idi.
dar günlerimizde elimizde özümüzden başka bir şey kalmaz. ruhlarımızın hatları, büzülen derinin altından beliren kemikler gibi ortaya çıkar.
eyfel: bir kaprisin ürünü olan yapaylık abidesi.
anlamsız gibi görünen şeylerin anlamı sonradan ortaya çıkar.
aile dünyanın üremesini sağlayan şeydi.
brecht, kendisine para, seks ve ün getirmeyen herkese korkunç davranırdı. insana rahatsızlık veren bir adamdı. küçük bir çocuk gibiydi: tek istediği pohpohlanmak, övülmekti. kendisini derin toplum bilincine sahip bir komünist gibi göstererek stalin'in desteğini kazanmış, bu sayede dünyada düzenlenen tüm edebiyat konferanslarına katılmıştı. benjamin brecht'in bir sahtekar olduğunu ama birçok yönden dahi bir sahtekar olduğunu, bu sahtekarlığın onun dehasının bir yönü olduğunu düşünüyordu.
sürekli eski yaraları deşiyordu. hiçbir olayı kapatmayı beceremezdi.
adamın tembelliği kendisini hayatın macera ve sırlarla dolu karmaşasından kurtarmış, yıllarca şerefiyle yaşamasını sağlamıştı.
şimdi konuşacak kimsesi yoktu. bu yüzden mektuplara bağımlıydı. yanıt almaktan çok yazmayı seviyordu. kendi derinliklerinden çekip ortaya çıkardığı, sonra da gözünde iyice canlandırdığı bir okuyucunun beklentilerine göre şekillendirdiği mektuplarında aslında kendisini buluyordu.
insan asla umudunu yitirmemeliydi.
insan sigara içebildiği sürece her şey bitmiş sayılmazdı.
kararsız ve dolaylı yaklaşımında insanın sinirlerini bozan bir şeyler vardı.
gözleri benimkiler kadar soğuktu. birlikte evreni dondurabilirdik.
klostrofobik bir yapım var ne yazık ki, küçük mekanlardan nefret ederim. bu da bir mağaranın, ne kadar muhteşem olursa olsun, benim en korkunç kabusum olduğu anlamına gelir. hayatım boyunca rüyalarımda mağara görmüşümdür: uzayıp giden ve hiç son bulmayan mağaralar, ışığa ulaşmayan labirentvari mağaralar.
beni istila etmesine izin verdim.
bu çoğu erkekte böyledir: elde edemediklerini delice bir tutkuyla isterler. eğer onlara istediklerini verirsen hor görmeye başlarlar. eğer reddedersen yalvarmaktan seni delirtirler.
aşk söz konusu olduğunda muhteşem felsefi beyinlere sahip son derece akıllı insanlar bile birbiriyle moronlar gibi konuşurlar.
asla insanlaşamayan erotik ideal..
önemli yazılar, derdi brecht, her zaman acıya tepki vermenin bir ürünüdür.
marjinalite yalnızca burjuva duyarlılığına hitap edecek bir şeydir. burjuvazinin kendi beceriksizliğine kılıf bulmasına yarar. saklanıp kendini güvende ve tatmin olmuş hissetmek için güzel bir yerdir.
walter hayatında aniden bir elektrik fırtınası gibi beliriveriyor, patlıyor, etrafa ışıklar saçıp havayı titretiyor, sonra da arkasında yankısını ve günlerce süren yağmuru bırakarak ufukta kayboluveriyordu.
sokaklarda beni görür diye gezinip durmuş.
bu haldeki bir adamla uğraşmak bir ıstıraptı.
iyi bir yazar her zaman güzel, derin ve hatırda kalacak satırlar yazmaz.
bir erkek seni, senin onu sevdiğinden daha fazla sevdiği zaman öyle saçma ve kalp kırıcı bir durum yaşanıyor ki..
herhalde ağlıyordu. ne kadar can sıkıcı bir durum diye düşündüm. ne kadar can sıkıcı.
deja vu etkisi: bir sözcük, bir ses ya da bir hışırtı bizi geçmiş zamanın serin mezarına götürmeyi başaracak inanılmaz bir sihirli güce sahiptir. bu mezarın çukurundan şimdiki zaman bize bir yankı olarak dönmektedir.
yetişkinler çoğunlukla çocukların ne söylediğine dikkat etmezler.
insan gerçeklerle yüzleşmezse daha tedirgin oluyor.
entelektüellerin kendilerine göre gerekçeleri vardır.
belli bir noktada sadece o anın önemi kalır ve o an zaman içinde başka anlarla birleşmez.
kravatı bulunduğu durum ve ortama hiç uymuyordu, işlevi kalmamış bir giysi parçası, bir daha dönmeyecek bir medeniyetten kalan bir fosil.
benjamin tek bir şeyi bilenlerin hayatta daha mutlu olduklarını düşünüyordu.
yahudiler her yerdedir.
heidegger'e göre hitler, köksüz ve önemsiz düşüncelere karşı, katı açıklığın kazandığı bir zaferi temsil ediyordu.
mutlak entelektüel iktidar arzusunun bir yansıması..
ve budalalar, anlamadıklarını ve anlayamayacaklarını yok ederler. (goethe)
sürgünde öğrendiği şeylerden biri de sahip olmadığın şeyi düşünmemek ve kafanı takmamak gerektiğiydi.
neden ulaşabildiği şeyleri sevmesi bu kadar zordu?
bazı şeylerin özrü yoktu.
goethe aşkın dünyevi vücutlarda asla tam olarak tüketilmediğini anlamıştı. aşkın ölüme tercümesi gerekiyordu. ölüm de aşk gibi bizi çırılçıplak soyma gücüne sahiptir.
alıntıların, şiir parçalarının, aforizmaların ezeli koleksiyoncusu..
geleceğin büyük kitabı başka kitaplardan yapılan alıntılardan oluşacak. yaratılmış anlamların mozaik halinde yeniden derlenmesiyle ortaya konacak. geleceğin büyük eleştirmeni sessiz kalacak, sadece işaret edecek ama kendisi konuşamayacak ya da konuşmak istemeyecek.
aşkta bir vücudu diğeriyle takas edemezsin.
yeniden üretilebilme özelliklerinden ötürü sanat eserleri de tükenmeye mahkumdular.
zor anlarda şaka yapabilmek güzel bir meziyettir.
ben hiçbir şey değilim.
eğer bir insan kişilik sahibiyse, der nietzsche, aynı deneyimi tekrar tekrar yaşayacaktır.
bir babayla oğul arasında, her ikisi de durumlarının ontolojik imkansızlığını anladıklarından kaçınılmaz mesafeler vardı. bir baba kendisinin kopyasına, halefine ya da celladına nasıl hitap edebilirdi ki?
dağları aşıp geçen bir patikanın gücü, üzerinde yürüdüğünüz zaman farklı, uçakla üzerinden uçtuğunuzda farklı hissedilir. aynı şekilde bir metnin gücü de elle yazılmış bir nüshası okunduğunda bambaşka hissedilir. uçağın yolcusu, yolun manzara boyunca nasıl sürüp gittiğine dikkat eder yalnızca. yol arazinin şartlarına göre şekil almıştır. bu yolun kudretini binbir zahmete katlanarak yürüyen kişi anlayabilir ancak.
doğal dünyada anarşi yoktur.
kötü şans bulaşıcıdır.
insan misafirlerinin mükemmel olmasını bekleyemez. otel işletmek mükemmeliyetçi bir insan için hiç de uygun bir meslek değil.
asla beklenti içinde olmamalısın demişti, beklentiler insanı sadece mutsuzluğa götürür.
ölüm iyi niyetliydi, bir nevi bedensel unutkanlık. ölüm son değil başlangıçtı. vücut sadece günlük ve acıklı varlığını unutuyor ve ruh uçup gidiyor, başka bir yerde vücut buluyordu. hayali olmayan, maddi bir krallıktı burası; bayağılık yoktu, yas tutmak yoktu burada ve iyilikle kötülüğün ötesinde bir yerdi.
eski ve iyi günlerinizin değil, yeni ve kötü günlerinizin üstüne kurun dünyanızı.
ah marx, bunlar artık geride kaldı. kimse onu okumuyor, özellikle de marksistler.
kitapları moda oldukları sıra okumamayı tercih ederim, nedense bu bana hep alçaltıcı gelmiştir. yazarının ya da şöhretinin ölmesini beklerim.
stalin'in işlediği suçları asla affedemezdi. milyonlarca insan öldürülmüş, hapsedilmiş ve işkence görmüştü. moskova'da yürütülen göstermelik mahkemeler ve aydınların yok edilmesi.
goethe, sanat düzenlenmiş hafızadan ibarettir, demişti.
bir yanıyla her hayati ihtiyacın odağında bütün tahripkarlığıyla para durur, diğer yanıyla her ilişkinin önünde çakılıp kaldığı engel yine paradır; bu yüzden de günbegün, hem doğal alanda hem ahlaki alanda güven, huzur ve sağlık hızla yok oluyor.
ben hayata gerçek anlamda katılmıyorum, hayatın daimi gözlemcilerinden biriyim sadece.
kendimi fransız kabul ediyorum. artık ülkemi tanımıyorum. ben almanya'yı vatanım olarak görmeyi reddediyorum.
gözlerinin hızlı hareketleri, adamın akıllı ve özgüven sahibi olduğunun göstergesiydi.
ama sorun sadece kalbi değildi, dünyanın kendisiydi.
hikaye her zaman yalandır; çünkü çok şey anlatılmadan kalır.
rasyonel bir insan olduğum için bir şeyi neden yaptığımı anlamak isterim.
bazı insanlar kendilerine bakmaktan acizdir; kendi kalplerine hiç acımazlar.
her sanat dalı sessizliğe erişmeye çalışır.
kasvet, onun çehresinin bir parçasıydı.
kıyafeti konusunda züppeliğe varacak kadar titizlik gösterdiği ve daha birçok konuda evhamlı davrandığı halde..
benjamin açık konuşurdu ve intihardan oldukça sık söz ederdi.
intihar da mastürbasyon gibi mahrem bir konudur bence.
don kişotvari romantik bir insandı benjamin.
yazısı öyle küçük ve eciş bücüştü ki..
anlamlandırma sürecinin yollarından geçerken kaç kez çalıların içine düştüm, bu çalılıktan her yanım çizikler, yara bereler içinde çıktım.
brecht: yazmanın amacı insanların canını, problemlerini çözdürecek ya da çözmeyi isteyecek kadar çok sıkmaktır.
hitler ve yandaşları bir ideolojiyi ilerletebilmek için düşman yaratmak gerektiğini gayet iyi biliyorlardı. bizler bir kere daha bu iş için seçilmiş insanlar oluyorduk.
ellerinin eklem yerlerinde şişkinlik göze çarpıyordu; kalp rahatsızlığının bir göstergesi.
hayatı daha iyi hale getirmek için başlanan bu ulvi girişim dejenere oldu.
kapitalizm işe yaramayacak. kısa vadeli kazanç üzerinde çok fazla duruluyor. bu kötü bir ekonomi ve halk için de zararlı. dünya parıltılı bir çöp yığını haline gelecek ve sonra havaya uçacak.
insan aklı, tevazunun, merhametin ve güç karşısında derin bir kuşkunun denetiminde olmadığı sürece ancak yok edicidir.
gözlerini benimkilerden kaçırıyordu; bu bir yalancının tipik bir özelliğidir.
o da yalan söylüyordu. kimse bir martıyı hatırlamazdı.
babel miti: kendimizi insan sayan bizlerin arasında kalın anlaşmazlık duvarları örülü ve birbirimize kaba işaretler ve soyut hareketlerden, anlaşılmayı imkansız kılacak kadar özel ve kendine özgü dillerden başka şeylerle hitap edemiyoruz.
bir gün, dillerin kargaşası sona erecek. o zaman hikaye anlatısı da sona erecek, tek ve bütün yazının içinde eriyip yok olmuş olacak.
o sözlerde gerçek vardı ve gerçek, öldürülemeyen tek şeydir. çoğu zaman şeklini değiştirerek kimsenin bakmayı akıl edemeyeceği yerlerde saklamak zorunda olsak bile.
her insan kendisi için bir giz olmalıdır.
kadınlarla, gerçeklik batağında mücadele edersen, başka bir deyişle laf yarışına girersen, her zaman kaybedersin.
Kategori:
.kitap,
.xyz,
asja lacis,
franz kafka,
goethe,
herakleitos,
jay parini,
josef stalin,
walter benjamin