romain rolland
bir devrimin en büyük sanat yapıtları, gene o devrim tarafından yaratılan insanlardır. büzülmüş toprağı yarıp da gelen bu yeni yaşam patlayışı içinde ateşten ruhların fışkırdığı görülür. havayı inanç çığlıklarıyla dolduran türküler gibi. ve bu türkülerin yankısı, o insanlar göçüp gittikten sonra da uzun zaman devam eder. gelecekteki destan ve türkülerin esin kaynakları ve kahramanları olacaktır bu insanlar. o türkü ve destanlar ki, sert ve acı bir ilkyaz demek olan devrim çağının sağladığı verimli yazların harmanıdırlar.
işte bu insanlardan, işte bu kahramanlık ve ateşli yaşam türkülerinden biridir nikolay ostrovski. kendisini ziyaret eden ve hayranlık dolu bir saygıyla selamlayan andre gide'in onu "dış dünyayla hemen hemen her türlü ilişkiden yoksun ve yayılıp yerleşecek bir temel bulamayan bir ruh" diye sunmasından anlaşılıyor ki, ostrovski'yi görememiş ve duyamamıştı; bunun için de elini uzattığı ostrovski'ye "yaşamda bağlanmak için" bir çeşit köprü uzattığını düşlüyordu. ama iki insandan, ötekini "yaşamda bağlayabilecek olanı", ölmek üzere olanıydı asıl. nasıl sezmezdi andre gide bunu? nasıl duymadı parmaklarının bu eylem meşalesine dokunur dokunmaz yandığını?
eylem ve savaş alevidir her şey ostrovski'de. ve gece ile ölüm onu sardıkça bu alev gittikçe biraz daha büyüyüp genişlemiştir.
güçlüklerle dolu olan çocukluğunda garibaldi ve ovod'un kahraman yaşam öykülerini okuyarak coşan, 15 yaşındayken budiyeni'nin süvari alayında at koşturan, ağır yaralandıktan ve ağır bir tifüse yakalandıktan sonra da durup dinlenmeksizin savaşa ve en yorucu, en tehlikeli çarpışmalara koşan bu genç delikanlı, gide'in dediği gibi, "hiçbir şeyle avunamayacak hale gelmiş" acı ve yalnızlık hastası değildi kesinlikle. bir an olsun dinlenmemecesine bir eylem ve iyimserlik aşkıyla dolup taşıyordu. ve kendisini bütün orduya, yeryüzünün ilerleyiş ve savaş halindeki bütün halklarına bağlayan işte bu sevinçti.
kendisine "hiçbir üzünç duymamamız mümkün mü?" diye soran bir ziyaretçisine şöyle cevap vermişti:
"vaktim yok ki bunun için. simsiyah gece bile pırıl pırıl güneşli bir sabah haline gelebilir bizim ülkemizde. alabildiğine mutluyum. bu ellerin de, kurduğumuz ve adı 'sosyalizm' olan görkemli yapıya birkaç tuğla koyduğunu bilmekten gelen o derin sevinç yanında, yaşadığım facianın hiçbir önemi yoktur."
sabahtan gecenin geç vakitlerine kadar kendisini bitirip tüketen rüyalarında bile çin'deydi, ispanya'daydı, yeryüzünün bütün devrimlerine tutkuyla katılmaktaydı. kimi zaman koskoca bir ülkenin ayaklanma planlarını hazırlıyor ya da bir dretnotun üstünde gemicilerin isyanını organize ediyor, kimi zaman da bir ordunun başında ilerleyip franco'nun faşistlerini eziyordu. geldiğini görüyordu dünya devriminin ve yol açıyordu ona.
"benim için" diyordu, "insanlığın o güzel mutluluğu uğrunda savaşmaktan daha büyük bir sevinç yoktur dünyada."
ikinci kitabı olan "kasırga çocukları"nı bitirir bitirmez öldü. tasarıları arasında da "ve çeliğe su verildi"nin devamı ve sonu olmak üzere, şu anlamlı adı olan kitap yer alıyordu: "korçagin'in mutluluğu". yani ostrovski'nin, kör ve inmeli ve savaş meydanında can veren ostrovski'nin.
"kişisel olan hiçbir şey sonsuz olamaz." diyen genç bir kahramanın bu yüce mutluluğu, dilerim, yaşamıyla olduğu gibi ölümüyle de pırıl pırıl parlasın!
geçen yıl bana gönderdiği sımsıcak bir merhabaya yanıt olarak şunları yazmıştım kendisine:
"karanlık günlerle dolu geçen yaşamınız, emin olunuz ki, binlerce insan için bir ışıktır ve bir ışık olmaya da devam edecektir. ve bütün dünyanın gözünde siz, insan kafası tarafından bireysel yazgının ihanetlerine karşı kazanılan zaferin göz kamaştırıcı, coşku ve umut verici bir örneği olarak kalacaksınız: dirilmiş ve özgürlüğe ulaşmış olan büyük halkınızla kaynaşmış bulunuyorsunuz çünkü siz; halkınızın kudretini, sevincini ve önünde durulmaz atılımını sizde gördük. halkınız sizde, siz de halkınızda sürmektesiniz."
nikolay ostrovski etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
nikolay ostrovski etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
15.05.2013
16.11.2010
ve çeliğe su verildi
nikolay ostrovski
felsefe; fıçılar, fenerler, mağaralar ve gölgeler üzerine sıkılmış siyahlı beyazlı bir palavradan ibarettir.
insan boşu boşuna ölmüyorsa o zaman ölmeye değer. çünkü o zaman acayip bir kuvvet sarar insanın benliğini ve sürükleyip götürür, ölümü düşünmezsin. hatta ölmek zorunlu olur artık. bir an gelir ki, bile bile ve sabırla yürümek gerekir ölümün üzerine. ama gerçeğin senin ardında olduğunu bilmek koşuluyla. asıl kahramanlık da budur bence.
vaaz vermek kolaydır, zor olan aziz olmaktır.
küçük bir oğlan tanımıştım. poraykoy'du adı. beyazlar, odessa'da kıstırdılar oğlanı ve ne yaptı bilir misiniz? daha ötekiler kendisini süngüyle şişlemeye zaman kalmadan ayaklarının altına bir el bombası atıp çiğnedi. paramparça havaya uçtu tabii; ama onunla birlikte polonyalılar da uçtu. adam diye işte ben buna derim! hiçbir kitap yazmaz onun kahramanlığını; oysa asıl yazılmaya değer şey budur.
lenin: sayısız emekçi kitlelerini ardımızda mücadeleye sürükleyemediğimiz takdirde asla galip gelemeyiz.
beş yıllık bir sürekli çürümeye bir yıl doğru dürüst yaşamayı yeğlerim.
insanların acısı dünyanın güzelliğini bozabilir mi? bu hesaba göre, gülmeyi yasaklamak gerekir. yaşam sevincini dile getiren her türlü gösteriyi de sürüp çıkarmak gerekir yaşamımızdan; gene bu hesaba göre cephede facia vardır. ve gene cephede ölümün kendini her an hissettirmesiyle ortadan kalkmaktadır yaşamın anlamı. gelin görün ki, cephedekiler bile fırsatını bulur bulmaz basıyorlar kahkahayı. gerideyse her şey her zamanki akışına devam ediyor. sevinçler ve gözyaşları, davetler, seyirler, endişeler, aşklar..
gözyaşlarıyla sulanmakta yeryüzü
acılı bir sıkıntıdan ibaret yaşam
ama bir gün gelecek, kaçınılmaz bir gün
en değerli şey yaşamdır insan için. bir kez verilir insana yaşam. ve insan, hiçbir utanç ve üzünce yer bırakmayacak, sinsilik ve pislik dolu bir geçmişten kızarmayacak ve ölürken de olanca gücünü dünyanın en asil amacına, insanlığın kurtuluş mücadelesine hasrettiğini söyleyebilecek şekilde yaşamak zorundadır.
yaşamak gerekir evet, beklemeden, bir an önce yaşamak. saçma sapan bir hastalık ya da densiz bir feci rastlantı bir anda kırıp söndürmeden yaşamı.
sabır ve sonsuz bir dayanma gücü, insanoğlunun en temel erdemleridir. katlanmayı bilmek.. sokaklara çıkıp bağırmaksızın katlanmak acıya.. kişisel trajedileri tanımayan, yadsıyan bir devrimci olmak..
felsefe; fıçılar, fenerler, mağaralar ve gölgeler üzerine sıkılmış siyahlı beyazlı bir palavradan ibarettir.
insan boşu boşuna ölmüyorsa o zaman ölmeye değer. çünkü o zaman acayip bir kuvvet sarar insanın benliğini ve sürükleyip götürür, ölümü düşünmezsin. hatta ölmek zorunlu olur artık. bir an gelir ki, bile bile ve sabırla yürümek gerekir ölümün üzerine. ama gerçeğin senin ardında olduğunu bilmek koşuluyla. asıl kahramanlık da budur bence.
vaaz vermek kolaydır, zor olan aziz olmaktır.
küçük bir oğlan tanımıştım. poraykoy'du adı. beyazlar, odessa'da kıstırdılar oğlanı ve ne yaptı bilir misiniz? daha ötekiler kendisini süngüyle şişlemeye zaman kalmadan ayaklarının altına bir el bombası atıp çiğnedi. paramparça havaya uçtu tabii; ama onunla birlikte polonyalılar da uçtu. adam diye işte ben buna derim! hiçbir kitap yazmaz onun kahramanlığını; oysa asıl yazılmaya değer şey budur.
lenin: sayısız emekçi kitlelerini ardımızda mücadeleye sürükleyemediğimiz takdirde asla galip gelemeyiz.
beş yıllık bir sürekli çürümeye bir yıl doğru dürüst yaşamayı yeğlerim.
insanların acısı dünyanın güzelliğini bozabilir mi? bu hesaba göre, gülmeyi yasaklamak gerekir. yaşam sevincini dile getiren her türlü gösteriyi de sürüp çıkarmak gerekir yaşamımızdan; gene bu hesaba göre cephede facia vardır. ve gene cephede ölümün kendini her an hissettirmesiyle ortadan kalkmaktadır yaşamın anlamı. gelin görün ki, cephedekiler bile fırsatını bulur bulmaz basıyorlar kahkahayı. gerideyse her şey her zamanki akışına devam ediyor. sevinçler ve gözyaşları, davetler, seyirler, endişeler, aşklar..
gözyaşlarıyla sulanmakta yeryüzü
acılı bir sıkıntıdan ibaret yaşam
ama bir gün gelecek, kaçınılmaz bir gün
en değerli şey yaşamdır insan için. bir kez verilir insana yaşam. ve insan, hiçbir utanç ve üzünce yer bırakmayacak, sinsilik ve pislik dolu bir geçmişten kızarmayacak ve ölürken de olanca gücünü dünyanın en asil amacına, insanlığın kurtuluş mücadelesine hasrettiğini söyleyebilecek şekilde yaşamak zorundadır.
yaşamak gerekir evet, beklemeden, bir an önce yaşamak. saçma sapan bir hastalık ya da densiz bir feci rastlantı bir anda kırıp söndürmeden yaşamı.
sabır ve sonsuz bir dayanma gücü, insanoğlunun en temel erdemleridir. katlanmayı bilmek.. sokaklara çıkıp bağırmaksızın katlanmak acıya.. kişisel trajedileri tanımayan, yadsıyan bir devrimci olmak..